İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Okyanus ötesindeki baronların yazdığı senaryoda, Beştepe, Balgat, İmralı ve Kandil’in başrolleriyle çekilen Büyük Ortadoğu Projesi filminin, en hayati virajındayız. Bizler, ‘Terörsüz Türkiye’ sloganlarıyla çıktıkları yolun sonunda ne olacağını, ikinci ihanet sürecinin ne olduğunu çok iyi bilen Türk evlatlarıyız. Bizler, ihanet süreçlerine aman vermemeye yeminli Cumhuriyet çocuklarıyız” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Siyaset Araştırma Merkezi’nin (SİYASAM) “İkinci İhanet Sürecine Hayır” başlıklı programına katıldı. Dervişoğlu, şunları kaydetti:
“Size hep yarını vaat ettiler, bugünü ise çok gördüler. Bize de böyle yaptılar… İşte tam da buradan başlamak istiyorum. Çünkü gençliğe vadedilen her ‘yarın’, aslında geçmişin eksiklerinin üzerini örten bir örtüydü. Hemen herkes bir önceki kuşağın kırgınlıklarını devraldı. Sonra da aynı kırgınlıkları bir sonraki kuşağa devretti. Biz öyle bir dönemin çocuklarıyız ki okulda ‘gelecek sizin’ dediler, söz aldığımızda ‘hele bir yaşını başına al’ diyerek susturdular. Çünkü bu memlekette gençlik daima bir hazırlık süreci, hazırlık sınıfı sayıldı. Hiçbir zaman da bitmedi.
Gençlik için yaptığımız toplantılarda ön sıralarda bulunan arkadaşlarımızın yaş ortalaması bile aslına bakarsanız bunu gösteriyor. Kimi hayallerini kitaplarından arasında gizledi, kimi bavulunu alıp gitti, kimi sustu, kimi küstü. Ama büyük bir çoğunluk bugünden vazgeçmek zorunda kaldı.
“Genç olmak sadece yaşla ilgili değil, adeta bir sınıf meselesi haline geldi”
Türkiye’nin modernleşme süreci boyunca gençlik ya tehdit olarak görüldü ya da kontrol edilecek bir enerji. Bugün ise dijital çağın ortasında Z kuşağı gibi bir bilinmezliği ifade eden soğuk etiketlerle tanımlanıyor. İktidar, gençliği ya ileride işe yarayacak biri gibi gördü ya da potansiyel suçlu olarak. Ama hiçbir zaman şu anda yaşamaya hakkı olan bireyler olarak görmediler gençliği. Bugün genç olmak sadece yaşla ilgili değil, adeta bir sınıf meselesi haline geldi.
“Gençler kredi ile hayal kuruyor”
Ekonomik olarak işsiz, sosyal olarak güvencesiz, psikolojik olarak değersiz hissettirilen kültürel olarak da sürekli bozulmuş olduğu iddia edilen bir gençlik gerçeğini önümüze koymaya çalıştılar. Ve hala onlardan bu ülkeyi taşımayı bekleniyor. Taşımaları bekleniyor. Bizim zamanımızda yoktu diye başlayan her cümle aslında gençlerin sahip olduklarına değil kaybettikleri haklara dair duyulan bir kıskançlıkla kuruldu. Ama bu kıskançlık zamanla öfkeye dönüştü. Ve o öfkeyi de yine gençlerin sırtına yüklediler. Bugün gençlik yarın için değil geçmişin borçlarını ödemek için de çalışmak zorunda kalıyor. Kredi ile okuyor. Kredi ile telefon alıyor. Kredi ile evleniyor. Hatta kredi ile hayal kuruyor.
“Bugünü yaşatmayanın yarını vaat etme hakkı yoktur”
Bir ülkenin gençliği hem devlete hem de bankalara borçluysa orada ne demokrasiden, ne de kalkınmadan ne de insan onurundan söz edilebilir. Ve sonra utanmadan hala ‘gelecek sizin’ diyorlar. Bugünü yaşatmayanın yarını vaat etme hakkı yoktur sevgili gençler. Siyaset grubu gençliği alkışlamayı sever ama gençlerin konuşmasını pek istemez. Çünkü gençlik itiraz eder. Ve bu ülkede itiraz hala bir hak değil, bir tehdit olarak görülür. O yüzden gençlerin bir kısmı bu ülkeyi terk etmek istiyor. Ama mesele sadece pasaport değil. Bu ülke, gençlerini yordu aslına bakarsanız ve hala da yormaya devam ediyor. Hakkını veremediği gibi yük üstüne de yük bindiriyor.
“Boş vaatlerle değil, ‘gelin bugünü birlikte kuralım’ diyerek yola çıkacağız”
Değerli arkadaşlarım, bizde de böyle yaptılar. Ama bu cümle bir mazeret değil, artık bir itiraf olmalı bizim yaş kuşağı için. Çünkü biz de gençken bugünün bize çok görüldüğünü biliyorduk. O yüzden size artık ‘yarınlar sizindir’ diyemeyiz. Hiç kimse kusura bakmasın. Sizin hakkınız olan bugündür. Çünkü siz yarınların sahibi olarak bugünün sesi, bugünün aklı, bugünün cesareti ve bugünün vicdanı olmak mecburiyetindesiniz.
Size bugünü vermek bir lütuf değil, gecikmiş bir adalettir. Gençlik bu ülkenin geleceği değil sadece, gençlik bu ülkenin yaşadığımız anıdır. Bu defa farklı yapacağız. Artık boş vaatlerle değil, ‘gelin bugünü birlikte kuralım’ diyerek yola çıkacağız. Çünkü ancak bugünü birlikte yaşarsak yarın gerçekten sizin olacaktır. Ve yaş almış bir büyüğünüz olarak bu yolda yapılması gereken neyse ömrümün sonuna kadar o görevi yerine getireceğimin sözü ve taahhüdünü veriyorum.
“Her birinizin içinde akan öfke nehirlerini görüyorum”
Kıymetli arkadaşlarım, bugün burada keşke sizlere farklı cümleler kurabilseydim. Teslim aldığımızdan daha güzel bir dünyayı ve Türkiye’yi sizlere miras bırakmanın gururuyla konuşabilseydim. Hak ettiğinizi alabildiğiniz bir Türkiye’den bahsetseydim. İnsanca yaşanan, adaletle bölüşülen bir Türkiye. Emeklerin, yılların, çabaların ziyanı olmadığı bir Türkiye, yüzü gülen bir Türkiye anlatabilseydim. Çok şey anlatmak isterdim sizlere. Merhum Ziya Gökalp’in ifade ettiği Tebessüm İnkılabı’ndan konuşmak isterdim. Ancak biliyorum ve her biriniz benden daha iyi biliyorsunuz ki, tecrübe ettiğimiz şeyler ve yaşadığımız günler çehremize tebessüm düşürmekten çok uzaktadır. Dahası her birinizin içinde akan öfke nehirlerini görüyorum. Zihinlerinizde dönüp duran o duyguyu biliyorum. Korku mu bu? Asla değil. Ama o vatan kaygısının çağlayanlarının çıkardığı sesi duyuyorum. Doğrudur, işimiz zor. Çünkü en zoru içeriden yürütülen organize bir ihanete ve kalkışmaya karşı mücadele etmektir. Biliyorum bu yol hiçbirinize kuş tüyü yataklarda yatmayı ve gamsızca uyumayı vaat etmiyor. Bol sıfırlı maaşlar, şatafatlı makamlar, koltuklar vaat etmiyor. Ne yazık ki o günlerde değiliz. Özrümü lütfen kabul buyurunuz. Bunu genç arkadaşlarım için söylüyorum. Yaşça bir büyüğünüz olarak, size o günleri layık gören bir abiniz olarak bunu henüz sağlayamadığım için beni affetmenizi istiyorum. Bilin ki bundan gayrısını hiç istemedim. Sizin gibi kalbinde ve ruhunda, zihninde Türk vatanından, Türk bayrağından başka bir ders olmayan kardeşlerime hak ettiğini alabildiği, layık olduğu gibi yaşayabildiği bir memleket getirip onlara sunmak isterdim. Ancak bu bayrak yarışında benim, bizlerin taşıdığı bu sancıyı bir kefen olarak dahi bize layık görmeyen bir devlet idaresinde, kısaca Türk yurdunda esaret altındayken öz yurdumuzu muhafaza ve müdafaa etme ruhunu ve çabasını, inancını pekiştirmek dışında bugün başka bir ödevimiz yoktur.
“İkinci ihanet sürecinin ne olduğunu idrak eden Türk evlatlarıyız”
Kıymetli kardeşlerim, okyanus ötesindeki baronların yazdığı senaryoda, Beştepe, Balgat, İmralı ve Kandil’in başrolleriyle çekilen Büyük Ortadoğu Projesi filminin, en hayati virajındayız. Bizler, ‘Terörsüz Türkiye’ sloganlarıyla çıktıkları yolun sonunda, ne olacağını çok iyi bilen Türk evlatlarıyız. Bizler ikinci ihanet sürecinin ne olduğunu idrak eden Türk evlatlarıyız. Bizler, ihanet süreçlerine aman vermemeye yeminli Cumhuriyet çocuklarıyız. Her daim sıkılı yumrukları olarak bir aradayız. İyi ki varız, iyi ki varsınız.
“Karşımızdakilerin, malum iblislerin sadık emir erleri olduklarını da biliyoruz”
Namusluların, namussuzlardan daha cesur olduğu, Cumhuriyet’in şeref ve haysiyet sahibi evlatlarının, ruhunu ihanetin karanlığıyla sarmalayanlardan çok daha başı dik, bu üç günlük sefil hayatını, bir milletin binlerce yıllık şerefine değiş tokuş edebilenlerden, çok daha kendinden emin hareket etmesi gereken zamanlardayız. Doğru, zor zamanlardayız. Mutluyum, çünkü; karşımızdakilerin, neyi yapmaya programlandıklarını biliyoruz. Karşımızdakilerin, 100 yıllık zararlı cemiyetlerin kirli artıkları olduklarını biliyoruz. Karşımızdakilerin, çeyrek asrın çürümüşlüğüyle, malum iblislerin sadık emir erleri olduklarını da biliyoruz. Umutluyum, çünkü; karşımdaki yüzlere bakıyorum, bu salonda bulunan ve bizleri izleyen, duyan, bilen nicelerine bakıyorum. Tertemiz vicdanlar, tertemiz ruhlar. Türklüğün şuuruyla çarpan kalpler, Cumhuriyet’in ışığıyla aydınlanmış zihinler. Mustafa Kemal’in gözlerinden Anadolu toprağına bakan gözler görüyorum. Biliyorum bize daha fazlası gerekiyor. Kendi devleti içinde kenara itilmiş, kendi devletinin idaresinden uzak tutulmuş kardeşlerimsiniz. Neler yapabileceğinizi çok ama çok iyi biliyorum. Neler başarabileceğinizi çok iyi biliyorum. Nasıl anaların, babaların evlatları olduğunuzu da çok ama çok iyi biliyorum. Bu güzel yurdu, Trakya’dan Anadolu içlerine, Karadeniz’den, Hakkari’ye kadar imar etmek, yüceltmek, zenginleştirmek için aklınızda yüzlerce ve binlerce fikir olduğunu da biliyorum. Çünkü siz, bu topraklara yaşamanın bedelini, bu topraklara sahip olmanın sorumluluğunu, bu topraklarda üretmeden yaşanamayacağını, bölüşmeden kucaklaşılamayacağını en iyi bilenlersiniz. Hepinizden razıyım, hepinizden eminim. Ancak gün, başımızda toplanan bu fırtına bulutlarını Ruh-i mücerret ile dağıtma günüdür.
“Türk vatanını böldürmeyeceğiz”
Gün, size Mustafa Kemal’in stratejisini, yeniden, bugünün aklı, bugünün imkanları ve imtiyazlarıyla yeniden düşünme ve uygulama ayrıcalığı da veriyor. Cumhuriyet bir hikâyedir: Özgürlükle yazılır, mücadeleyle tamamlanır. Biz buradayız, Teslim olmayacak ve tamamlayacağız. Haklıyız, iyiyiz ve cesuruz. İman dolu göğsümüz gibi serhaddimiz var. Atalarımızın bizlere miras bıraktığı kutlu bir Cumhuriyetimiz var. Milletimize verdiğimiz sözün sonuna kadar arkasındayız. Cumhuriyeti yıktırmayacağız, Türk vatanını böldürmeyeceğiz, ihanete teslim olmayacağız. Başaracağız, başaracağız, başaracağız. Ne mutlu Türk’üm diyene”