Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka, CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.

İşte Aylin Nazlıaka’nın basın açıklaması:   AKP’nin “Aile Yılı” müjdeleri

İşte Aylin Nazlıaka’nın basın açıklaması:

AYLİN NAZLIAKA BASIN TOPLANTISI

 

AKP’nin “Aile Yılı” müjdeleri bitmiyor. Aile yılı ilanından bu yana 145’i şüpheli olmak
üzere en az 281 kadın katledildi. Koruma kararları, uzaklaştırma kararları… Hiçbiri işe
yaramadı.

Kız kardeşlerimiz göz göre göre, devletin gözetimi altında canice öldürüldü.
Şiddet canavarları elini kolunu sallayarak sokaklarda gezerken, İstanbul Sözleşmesi iptal
edildi. Medeni Kanun’u sil baştan yazacağız denildi. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanunu’na karşı olanlar Meclis’te palazlandı.
Ayşe Tokyaz’;ın kanı hâlâ kurumadı… Türkiye’de bu cinayeti duymayan, bilmeyen yok! Ayşe,
bir cani tarafından alıkonuldu, tehdit edildi, defalarca darp edildi. İkiz kardeşi Esra çırpındı,
defalarca polise başvurdu, adres verdi, yardım istedi. Ama “duygu sömürüsü yapma!”;
denilerek kapı dışarı edildi. Cani Esra’ya “verdiğin ifadeyi okudum” dedi. Ona bu bilgiyi kim
iletti?

Bunca polis başvurusu, bunca çaba sonrasında ne mi oldu?
Ayşe’nin cansız bedeni bir valize kondu. Evet, bir valize…Valiz taşınıp bir bagaja
yerleştirildi. Sonra da bir çöp gibi yol kenarına atıldı! Cinayetin işlendiği ev aceleyle
temizletildi, duvardaki kan izleri boyandı, taksiciye 500 bin TL teklif edildi!
Kamuoyunun baskısıyla Cemil Koç ve 8 kişi tutuklandı. Oğuz K. “Valizde ceset olduğunu
bilmiyordum” dedi! Oysa Oğuz K.’nın, Cemil Koç’un valizi evden çıkarmasına ve otomobile
taşımasına yardım ettiği belirlendi.

Bu anlattıklarım bir korku film sahnesi değil. Bu, içinde yaşadığımız karanlığın ta kendisi!
Eğer İstanbul Sözleşmesi yürürlükte olsaydı, eğer 6284 no’lu yasa uygulansaydı, eğer kadın
katilleri cezasızlıkla ödüllendirilmeseydi, eğer kadınların hayatı bu kadar değersiz
görülmeseydi, bugün Ayşe aramızda olacaktı.

Dün, Hatay İl Başkan Yardımcımız Aydan Koyuncu ile birlikte Ayşe’nin annesi, babası ve
ikizi Esra ile görüştüm. Acılı ailenin tek isteği var. “Kızımızın kanı yerde kalmasın. Adalet
yerini bulsun. Suçlular en ağır cezayı alsın” diyorlar. Davanın avukatlığını üstlenen Önce
Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nden Begüm Osma ile birlikte bazı görüşmeler yaptık.
Dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle, şimdi sizinle paylaşamayacağım. Ama tam bir vahşet!
Buradan söz veriyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu davanın takipçisi olacağız. Ayrıca
Cemil Koç’un cinayet sanığı olduğu, 8. katından düşerek hayatını kaybeden Ejegül Ovezova
dosyasını da yakından takip edeceğiz.

Şüpheli ölüm dosyalarına baktığınızda, çoğunda genç kadınlar yüksekten düşerek canını
kaybediyor! Elbette böyle bir faciayı hiç kimse yaşamasın isteriz ama neden hiç erkekler
düşmüyor? Bu olay neden hep genç kadınların başına geliyor?

Değerli basın emekçileri,
Memleketimiz acılar yumağına dönüşmüşken, bu yaşananları görmezden gelenler yeni bir
“müjde!” verdi. Neymiş! Memurlar, doğumdan ya da evlat edinmeden itibaren çocukları
ilköğretim çağına gelinceye kadar yarı zamanlı çalışabilecekmiş!
Bu yönetmelik ile yapılmak istenilen; kadınları kamusal yaşamdan, istihdamdan ve sosyal
hayattan koparmaktır. Bakım emeğini yalnızca kadınların omzuna yüklemektir. Kadınları eve
hapsetmektir.
Bu yönetmelik, AKP’li Bakan’a iş aradığını ve çalışmak istediğini kameralar karşısında
söyleyen bir kız kardeşimize, “evdeki işler yetmedi mi?” diyen zihniyetin ürünüdür. Bir
başka iktidar temsilcisinin söylediği gibi “Annelik en iyi kariyerdir” anlayışının yeniden
hortlamasıdır.

Değerli Basın Mensupları,
Yönetmeliğe göre; doğum yapan kadın memurlar, analık veya ücretsiz izinleri sonrasında, eşi
doğum yapan erkek memurlar da babalık izinleri sonrasında bu haktan yararlanmak için
başvurabilecek. Bu düzenleme ilk bakışta “aile dostu” gibi görünüyor. Oysaki bu uygulama,
toplumsal eşitsizliğini derinleştirecek. Hatta kurumsallaştıracak.
Yönetmelikte yarı zamanlı çalışma “anne ve baba” için eşit uygulama içeriyor gibi
sunuluyor. Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki Türkiye'de, çocuk bakımı sadece annenin
üstlenmesi gereken bir sorumluluk gibi görülüyor. Bu nedenle yarı zamanlı çalışacak
olan aile bireyi çoğunlukla kadınlar olacak. Böylece kadın hem ekonomik güvenceden
hem toplumsal yaşamdan hem de mesleki gelişimden uzaklaşacak.
Bu uygulama ile “aileyi koruma” adı altında kadınların kamusal görünürlüğü silikleşecek.
Hiç kimse bizden susmamızı beklemesin. İktidar utanmazca kadınları tercih yapmaya
zorlayan bir ikilemin içine çekmektedir: YA ÇOCUK YA KARİYER demektedir.
Biz kadınlar hem çocuklarımıza güvenceli koşullarda bakmak hem de cam tavanlara
çarpmadan çalışma hayatında yükselmek istiyoruz.
Çocuk bakımını, kamusal sorumluluktan çıkararak tamamen hane içine ve özellikle de
kadınların omzuna yükleyen bu uygulamayı doğru bulmuyoruz.
Değerli Basın Mensupları,
Bu düzenleme ile yarı zamanlı çalışılan süre, kademe ve derece ilerlemesinde tam süre olarak
değerlendirilmeyecek. Yani, emeklilik ve kademe ilerlemesi gecikecek. Zaten çalışma hayatı
erkek egemen bir yapıya sahip. Kadınlar cam tavana çarpıyor, terfi edemiyor. Bu uygulama
nedeniyle mesleki yükselişler neredeyse imkânsız hale gelecek. Kadınlar, ikame edilebilir
işlerde çalışacak.

Yetmedi! Bir de yarı zamanlı çalışacak olan kadın memurların süt izni hakkı iptal ediliyor.
Kazanılmış olan bir hak daha ortadan kaldırılıyor. Her fırsatta kadınların kazanılmış haklarını
budamaya çalışanlar, adeta tereyağından kıl çekercesine bir hakkımızı daha elimizden alıyor.
Buna izin vermeyeceğiz. Kazanılmış haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.
Ayrıca yarı zamanlı çalışmaya geçen memurların maaş ve sosyal hakları yarı yarıya düşecek.
Bu durum, çocuk sahibi olmayı teşvik etmek bir yana ekonomik baskıyı artıracak. Aile ve
Sosyal Hizmetler Bakanlığı, bu imkândan 20-30 bin memurun faydalanacağını söylüyor.
Ama belli ki memurun yoksulluk sınırının altında yaşadığından haberdar değiller!
Düşünün; 50 bin 503 TL alan bir memur, yarı zamanlı çalıştığında 25 bin 250 TL
alacak. Peki, bu maaş ile nasıl geçinilecek? Yurttaşın bireysel borç yükü 7 ayda 799 milyar
TL yükseldi. Yılbaşından bu yana bireysel kart borçları 420 milyar TL arttı. Borçlanan
memurlar borcunu yine borçla kapatmaya çalışıyor. Geçinemeyenler mecburen kredi kartına
yükleniyor. Kredi kartı olan 39 milyon vatandaşın toplam borcu 2.1 trilyon liraya ulaşmış
durumda. Yani kişi başına 54 bin lira borçluyuz.

Bu tablonun özeti şu: YARIM HAK TAM YÜK!

Değerli Basın Mensupları,
Bir başka sorun da kamuda kreş imkanının yok denecek düzeyde olmasıdır. Oysa 1987
yılında çıkarılan kamu kurumlarında Çocuk Bakım Evleri açılması hakkındaki yönetmelik
gereği; 0 ile 6 yaş arası en az 50 çocuğun bulunması halinde kreş açma zorunluluğu var.
Ancak kamu kreşleri kemer sıkma politikalarından nasibini aldı ve yıllar içerisinde sayıları
iyice azaldı. 2008 yılında 497 olan kamu kreşleri sayısı, 2016 yılında 56’ya geriledi.
Kamudaki kreş sayısına ilişkin daha güncel bilgi veremiyorum çünkü veriler gizleniyor.
Ancak Büro Emekçileri Sendikası Araştırma Birimi’nin (BES/AR) 49 ilde gerçekleştirdiği
kapsamlı çalışmaya göre, kamu kurumlarında görev yapan çalışanların büyük çoğunluğu
çocuk bakım hizmetlerine erişimden mahrum bırakılıyor. Araştırmaya, Türkiye genelinde
toplam 343 bin 121 büro çalışanını temsilen seçilen 3 bin 702 kamu emekçisi katılmış.
Katılımcıların yüzde 56,94’ü 0-6 yaş aralığında çocuğu olduğunu, yüzde 99,2’si çalıştığı
kurumda kreş bulunmadığını ifade etmiş. Yüzde 99!

Araştırmada dikkat çeken bir diğer veri ise ebeveynlerin gelir yetersizliği nedeniyle
çocuklarını kreşe göndermekte zorlandığı gerçeği oldu. Biliyoruz ki; özel kreşler cep yakıyor.
Kadınlar ya maaşlarının büyük kısmını özel kreşlere verecek ya da çalışmayı bırakıp
evde çocuk bakımını üstlenecek.

Bu tablo, kamu çalışanlarının çocuk bakımına ilişkin taleplerinin yıllardır görmezden
gelindiğini ve kamusal hizmetlerin sistematik olarak geri çekildiğini ortaya koyuyor.
Değerli Basın Mensupları,

2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesiyle birlikte şekillenen bu yeni istihdam politikası, kadınları
hem iş gücünden hem de sosyal güvencelerden kademeli biçimde dışlamayı amaçlayan bir
sürecin parçası.

Bu bir “müjde” değildir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim önerimiz ise çok net:
 Her mahalleye ücretsiz, nitelikli kreşler açın.
 Kadının bakım yükünü hafifleterek sosyal devlet anlayışını hakim kılın.
 Babalık iznini artırarak çocuk bakımını ortak sorumluluk haline getirin.
 Bakım emeğini kamusallaştırın.
 Doğum iznini AB ve OECD ülkeleri ortalamasının üstüne çıkarın.
 Kadın örgütlerinin de görüşünü alın.
 Gölge Çalışma Bakanımızın da belirttiği gibi Toplu İş Sendikaları
görüşmelerinde kadınları masaya dahil edin. Kadınların sesi, talebi ve emeği o
masada temsil edilsin.

Tekrar söylüyorum:
Bu yönetmelikte ne toplumsal cinsiyet eşitliği ne de kadını güçlendirme anlayışı var.
Aksine, kadınları ev içine hapseden, anneliği kutsarken kadın emeğini değersizleştiren bir
zihniyet var.
Unutulmamalıdır ki, aileyi yalnızca kadın emeğine dayandırmak; kadınları yalnızlaştırır.
Çocukları nitelikli bakım hakkından mahrum bırakır. Toplumsal ilerlemeyi yavaşlatır. Oysa
güçlü aile, ancak güçlü bireylerle mümkündür. Yapılması gereken çok nettir. Devletin asli
görevi, bakım hizmetlerini bireylerin sırtına yıkmak değil; kamusal sosyal hizmetleri
güçlendirmektir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu düzenlemeyi bir sosyal devlet uygulaması değil;
toplumsal mühendisliğin bir parçası olarak görüyoruz.
Aile içinde kadını görünmez kılan, ekonomik ve sosyal güvenceden mahrum bırakan bu
anlayışı reddediyoruz.

Biz; eşit, özgür ve onurlu bireylerden oluşan bir toplumun savunucusuyuz.
Kadın-erkek eşitliğini temel alan bir aile politikasının mücadelesini veriyoruz.
Bu yönetmelik için yine kadınların fikri alınmadı. Her zaman olduğu gibi; ben kadınlar adına
düşündüm, ben yaptım, oldu mantığıyla hareket edildi.
Kadınlar yalnızca çocuk doğurmak ve büyütmek için değil; topluma değer katmak, yönetmek,
değiştirmek ve dönüştürmek için vardır.
Kadınlar vardır, kadınlar her yerde!
Saygılarımla.