4 Kasım 1953 Sonsuzluğa Uğurlanış: Bir Milletin Vedası
4 Kasım 1953 günü, Türkiye Cumhuriyeti’nin kalbi, on dört yıllık bekleyişin ardından hüzünle titredi. O gün, 31 Mart 1939‘dan beri Etnografya Müzesi’nin geçici kabrinde Türk bayrağına sarılı duran Atamızın tabutu, ebedi istirahatgâhı olacak Anıtkabir’e doğru son yolculuğuna çıkmak üzere, geçici odasından çıkarıldı.

100 erkek ve 40 kız öğrenci, o gece 18.00’den itibaren sabaha kadar sürecek “Gençlik Nöbeti”ni tutarak, milletin O’na duyduğu bitmeyen minneti temsil etti.
4 Kasım 1953’te, devasa mermer lahit kapağı söküldü. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin en üst düzey temsilcileri, tarihi bir sessizlik içinde tabutun çevresinde toplandı.

Makbule Hanım’ın Sessiz Vedası
Başbakan Menderes, o anın en yürek burkan vedasına şahitlik etti. Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım, ağabeyinin tabutuna yöneldi. Başını tahtaya dayadı ve dakikalarca öylece kaldı. O an, bir ulusun en büyük liderine değil, bir kız kardeşin sevgili ağabeyine ettiği sessiz, uzun bir veda fısıltısıydı.

15 Yıl Sonra Gelen O Gün (9 Kasım 1953)
İslam inancının gereği olan definden önce, naaşın korunması için uygulanan tahnit işleminin bozulması kararlaştırıldı. Tabutun açılacağı an geldiğinde, komite üyeleri nefeslerini tuttu. 9 Kasım sabahı saatler 07:30’u gösterirken, gül ağacından yapılmış tabutun vidaları sökülmeye başlandı.
Halk arasında yayılan tüm çürüme ve bozulma söylentilerinin gölgesinde, Patolog Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu, tarihi anı yaşadı. Beyaz kefenin sargıları açıldığında, Profesör Mutlu, 15 yıl sonra ilk kez görülen Atatürk’ün yüzüne baktı. Derin bir nefes aldı.

“Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’nda uyuyor gibiydi…”
Profesör Mutlu, o an hissettiklerini daha sonra şu sözlerle anlatacaktı: “Atatürk’ün derisi kahverengi bir hal almıştı, ama yüz hatları bozulmamıştı… Dolmabahçe Sarayı’nda uyuyor gibiydi.”
O an, salondaki herkes, ölümün bile O’nun heybetini ve huzurlu ifadesini bozamadığını görmüştü. Başbakan Adnan Menderes de tabuta yaklaştı; ancak heyecanına yenik düşerek Atatürk’ün yüzüne bakamadan kapıya yöneldi. O anki ağırlığı omuzlarında taşıyamamıştı.
Atatürk’ü son gören sivillerden Osman Ersoy, “Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu,” derken; Halide İntepe, “Bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi,” sözleriyle o tarifsiz huzur anını aktardı.
Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden ise, o zaman 22 yaşında bir öğrenci olarak yaşadığı anı, milletin hislerine tercüman olarak tamamladı: “Atatürk’ün yüz ifadesi huzurluydu. O ana kadar Atatürk’ün öldüğünü kabullenememiştim. Fakat orada anladım ki Gazi ölmüştü.”
5 gün süren saygı nöbetlerinin ardından, 10 Kasım’ı 9 Kasım’a bağlayan gece, naaşı tekrar titizlikle sarılarak, Türk milletinin kalbinde kurulan ebedi makamına, Anıtkabir’e doğru yola çıkış günü beklendi.
