Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Yıkım ve Talan Yasası

Uzun erimli enerji ve madencilik politikaları yerine piyasa önceliklerine göre ve şirketlerin çıkarına göre düzenlenmiş mevzuat ve uygulamaların çıkmaz sokak olduğu bir kez daha görüldü.

Uzun erimli enerji ve madencilik politikaları yerine piyasa önceliklerine göre

Maden Kanunu’nda da değişiklik içeren torba yasa, TBMM komisyonlarında kabul edilerek Genel Kurula gönderildi. Önümüzdeki günlerde görüşülecek yasa taslağı ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. Temel olarak; sermayenin ve şirketlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanan tasarı, yasalaştığı takdirde pek çok sorun daha fazla yaşanacak gibi görünmekte.

Kamuoyunda zeytinlikler üzerinden öne çıkan tartışma dışında pek çok madde sıkıntılı. Sözde bürokrasiyi hızlandırma ve hantal yapıyı aşma adına uygulamada zaten oldukça sorunlu olan Çevresel Etki ve Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin (ÇED) tamamen baypas edilmesi söz konusu. ÇED süreci bitirilmeden diğer bürokratik işlemler yürüyecek, bürokrasi 4 ay içinde cevap vermezse uygun görüş verilmiş sayılıp ruhsat alınabilecek. Devlet işleyişinde önemli olan kurumların görev ve yetki hiyerarşisi bozularak yetki tek elde toplanacak ve alınacak kararların doğruluğu daha tartışmalı hale gelecek.

En ufak iznin dönüşü olmayacak

Tasarıda, daha önce izin vermiş bir kurumun ÇED sürecinde olumsuz görüş veremeyeceği kuralı ekleniyor. Orman Genel Müdürlüğünün verdiği iznin, ÇED yönünden “uygun görüş” sayılacağı belirtiliyor. Örneğin; maden arama döneminde uygun görüş veren bir kurumun daha riskli, daha sonra çok daha olumsuz etkileri olacak işletme projesinin ÇED sürecinde elinin kolunun bağlanmasının, “geri dönülemezlik” ilkesi yaratacağı göz ardı edilmekte.

Kritik madenler ve/veya stratejik madenler, ilgili bakanlık tarafından belirlenip bu madenlerle ilgili acele kamulaştırma yapılabilecek. Stratejik madenlerin belirlenmesinde ülke ve halk yararı yerine piyasa öncelikleri baz alınmakta. IV. grup (endüstriyel ham maddeler, uranyum vb.) ile “stratejik veya kritik” madenler için ilgili kurumlar (örneğin: Kültür ve Turizm Bakanlığı) izin vermezse, “Kurul” adı verilen bir yapının “üstün kamu yararı” kararıyla nihai izni verebilmesi öngörülmekte. Bu madenler için “acele kamulaştırma” yolu açılıyor. Bu durumda, mülkiyet hakkı ve kazanılmış pek çok hak yok sayılabilecek. Özel mülkiyete konu alanlara acele kamulaştırılma ile el konulabilecek.

Sektörde tekelleşmeyi hızlandırabilir

“Çevre ile uyum teminatı”, ruhsat bedelinden ayrılarak “rehabilitasyon bedeli” olarak yeniden tanımlanıyor. Ruhsat bedeli kadar bir tutarın bu fona aktarılması öngörülüyor. Konunun uzmanlarına göre; rehabilitasyonun gerçek maliyeti, projenin büyüklüğüne, coğrafyaya ve madencilik yöntemine göre değişir. Bunu, her proje için sabit olan “ruhsat bedeli” kadar bir tutara bağlamak, gerçekçi bir güvence mekanizması değildir. Özellikle devasa açık ocak işletmelerinde rehabilitasyon maliyeti, ruhsat bedelinin katbekat üzerinde olabilir.

Değişiklik ile, aynı ruhsat sahasına farklı gruptaki madenler için ruhsat verilmesi öngörülmekte. İşletme döneminde yaşanacak sorunlarda muhtemelen güçlü olan şirket lehine karar verilecek, ruhsat hukuku zedelenecek ve sektörde tekelleşme hızlanacaktır.

Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılayan madencilik faaliyetleri (kömür) için, tapuda zeytinlik olarak kayıtlı alanlarda, Enerji Bakanlığının izniyle madencilik yapılmasına olanak tanınıyor. “Ağaçların taşınması” veya “Eşdeğer büyüklükte yeni saha tesis edilmesi” gibi şartlar getiriliyor. Yine uzmanlara göre; “Zeytin ağacının taşınması” fikri, yüzlerce yıllık, o toprağın ekosistemine ait bir varlığı saksı bitkisi gibi görmektir. -Bu, ekolojik olarak bir aldatmaca olup, yeni bir zeytin fidanlığı kurmak, mevcut bir zeytinliğin ekolojik, kültürel ve ekonomik değerini asla karşılamaz- denilmekte.

Tüm doğal kaynaklar kamulaştırılmalı

Söz konusu kanun değişikliklerinin, Muğla’daki iki sermaye grubunun rant yollarını açmak için yapıldığı açıkça görülüyor. Bu şirketler, kamudan uygun koşullarda aldıkları termik santraller ve kömür sahalarından yatırdıklarının katlarca fazlasını aldılar. Dertleri koydukları sermayeyi katlamaktı, başardılar. Açık ocak rezervlerini hızla bitirdiler. Biliyorlardı biteceğini. Hacettepe ve Dokuz Eylül Üniversitelerine yer altı işletme projeleri yaptırıldı. Yer altında yapılacak üretimin de olumsuzlukları vardı elbette ama açık işletmeyle mukayese etmek mümkün değildi. Çin’li bir firma üstlendi projeyi. Nedense durdu proje. Para yatırmak gerekti çünkü. Ancak sadece para götürmek vardı şirketlerin yapılarında. Çünkü kolay çözümü biliyorlardı, buraları peşkeş çekenlere -bir daha açın- önümüzü dediler. Onlar da zeytinliklere kıyarak açmaya çalışıyor. Zeytin ağaçları taşınacakmış, sanki ağaçlar kiracı onlar mülk sahibi.

Asıl sorun, plansızlık ve nasıl olsa çözeriz mantığında saklı. Uzun erimli enerji ve madencilik politikaları yerine piyasa önceliklerine göre ve şirketlerin çıkarına göre düzenlenmiş mevzuat ve uygulamaların çıkmaz sokak olduğu bir kez daha görüldü. Çözüm, tüm doğal kaynakların kamulaştırılmasında.

KAYNAK: www.evrensel.net