Mahmut Tanal: “Karanlığa Değil, Aydınlığa Saat Tutuyoruz”
CHP Şanlıurfa Milletvekili Av. Mahmut Tanal, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
düzenlediği basın toplantısında kalıcı yaz saati uygulamasına tepki gösterdi.
Avrupa ülkelerinin 25 Ekim’de kış saatine geçeceğini hatırlatan Tanal, Türkiye’nin yaz
saatinde kalmasının yarattığı sorunlara dikkat çekti.
Bu uygulamadan en çok çocukların etkilendiğini dile getiren Tanal şöyle konuştu:
“Eğitim, aydınlıkla başlar. Çocuk sabah ışığında uyanır, güne güvenle başlarsa öğrenir. Ama
biz çocuklarımızı, karanlıkta yola çıkarıp karanlıkta okutuyoruz.”
Kadınların da sabah erken ve akşam saatlerinde karanlıkta toplu taşımaya mecbur kaldığını ve
güvenlik endişesinin iş yaşamının ayrılmaz bir parçası haline geldiğini dile getiren CHP’li
Tanal, Ankara’da kadınların 2021 yılından bu yana, saat 19.00’dan sonra EGO otobüslerinde
güzergâh üzerindeki istedikleri yerde inebildiğini hatırlattı.
Tanal, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın bu uygulamayı, yaz saati
uygulamasının kalıcı hale getirilmesinin ardından hayata geçirdiğini belirtti.
CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın basın açıklamasından öne çıkanlar:
“Karanlığa Değil, Aydınlığa Saat Tutuyoruz!”
Değerli basın mensupları,
Kıymetli yurttaşlarım,
Bugün burada bir saatin değil, bir yönün, bir tercihin, bir devlet anlayışının tartışmasını
yapıyoruz.
Türkiye, 2016 yılından bu yana, bilimsel temeli olmayan bir kararla, kalıcı yaz saati
uygulamasına mahkûm edilmiştir.
ENERJİ HUKUKU VE ŞİRKETLERİN ÇIKAR DENGESİ
Resmî gerekçe “enerji tasarrufu” olarak sunulmuştur.
Ancak gerçekte olan, enerji şirketlerinin kasasının doldurulmasıdır.
Boğaziçi Üniversitesi ve Elektrik Mühendisleri Odası’nın raporlarına göre,
bu sistem tasarruf sağlamamış, aksine sabah saatlerinde enerji tüketimini artırmıştır.
Bu artan tüketim, doğrudan vatandaşın cebinden çıkan para anlamına gelmektedir.
Yani hükümet, “tasarruf” diyerek vatandaşa değil, özel elektrik tekellerine kâr sağlamıştır.
Enerji hukuku açısından bu durum, kamu yararı ilkesinin ihlali demektir.
Devletin enerji politikasını düzenlerken temel ölçüt, özel şirket kârı değil, toplumun genel
yararı olmalıdır.
Ancak bugün enerji sistemi, kamusal bir hak değil, ticarî bir araç haline getirilmiştir.
KAMU YARARI VE DEVLETİN GÖREVİ
Anayasa’nın 166. maddesi, devletin planlama görevini tanımlar.
Devletin görevi, halkın yaşamını kolaylaştırmak, enerji verimliliğini artırmak ve kamusal
faydayı gözetmektir.
Bugün sabit saat uygulaması, bu anayasal yükümlülüğe tamamen aykırıdır.
Çünkü kamu yararı değil, şirketlerin bilançosu korunmaktadır.
Sabahın karanlığında okula giden çocuk kamu değildir mi?
Karanlıkta işe giden kadın kamu değildir mi?
Yorgun uykusuz emekçi bu ülkenin kamu yararı dışında mıdır?
Bu kararla kamu değil, sermaye aydınlanmıştır.
Vatandaş ise karanlıkta bırakılmıştır.
TOPLUMSAL VE İNSANİ ETKİLER
Bu uygulamanın en ağır yükünü çocuklarımız çekmektedir.
Kış aylarında sabah 07.00’de, hatta 06.30’da, zifiri karanlıkta evden çıkıyorlar.
Soğukta, ışıksız sokaklarda, güvenlik riski altında okula gidiyorlar.
Uyku düzenleri bozuluyor, dikkat süreleri düşüyor, öğrenme kabiliyetleri azalıyor.
Bilim insanları açıkça söylüyor:
Biyolojik ritimle oynamak, sağlık üzerinde kalıcı olumsuz etkiler yaratır.
Kadınlar, sabah erken saatlerde karanlıkta toplu taşımaya mecbur kalıyor.
Güvenlik endişesi, iş yaşamının ayrılmaz bir parçası haline geliyor.
Emekçiler, sabahın köründe evden çıkıyor,
dönüşte yine karanlığa yakalanıyor.
Bu uygulama, emekçinin yaşam kalitesini, öğrencinin güvenliğini, kadının özgürlüğünü
zedeliyor.
EĞİTİM VE GELECEK KUŞAKLAR
Eğitim, aydınlıkla başlar.
Çocuk sabah ışığında uyanır, güne güvenle başlarsa öğrenir.
Ama biz çocuklarımızı, karanlıkta yola çıkarıp karanlıkta okutuyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevi, öğrenme koşullarını kolaylaştırmaktır.
Ancak bu uygulama, çocukların fiziksel ve psikolojik sağlığını riske atmaktadır.
Karanlıkta başlayan bir gün, zihinsel yorgunlukla, dikkat dağınıklığıyla, halsizlikle
geçmektedir.
Bu durum, eğitim hakkının ihlali anlamına gelir. Çünkü eğitim, yalnızca okulda değil, güvenli
bir ortamda başlamalıdır.
EKONOMİK VE ÇALIŞMA HAYATI BOYUTU
Kış saati uygulamasına geçmeyen Türkiye, uluslararası ticaret ve iş dünyası açısından da
büyük bir uyum sorunu yaşamaktadır.
Avrupa ülkeleri kış saatine 25 Ekim’de geçecek. Biz hâlâ yaz saatindeyiz.
Sonuç:
Avrupa ile saat farkı ikiye çıktı.
Toplantılar, iş görüşmeleri, finans piyasaları senkronizasyon sorunları yaşıyor.
Üretim, ihracat, uluslararası koordinasyon aksıyor.
Ama Orta Doğu ülkeleriyle saatlerimiz artık aynı!
Yani zamanla birlikte yönümüz de değiştirildi!
Bu soruyu sormak zorundayız:
Türkiye’nin yönü nereye çevriliyor?
Batı’nın hukukuna mı, yoksa Orta Doğu’nun keyfi yönetimlerine mi?
SİYASİ VE STRATEJİK BOYUT
Kış saati uygulamasına geçmemek, bir teknik tercih değildir. Bu, siyasal bir tercihtir.
Avrupa ile bağlarımızı gevşetip, Orta Doğu coğrafyasıyla aynı saate geçmek, zihinsel bir yön
değişikliğidir.
Türkiye, saatini doğuya çevirdikçe, demokrasiden, hukuktan, bilimden uzaklaşmaktadır.
Saatler sadece zamanı değil, medeniyet yönünü de gösterir. Bu yön artık halkın değil, sarayın
saatine göre ayarlanıyor.
AMAÇ NEDİR? KİMİN YARARINADIR?
Bu kararın gerçek amacı nedir?
Enerji mi tasarruf ediliyor? Hayır.
Kamu yararı mı gözetiliyor? Hayır.
Halk mı kazanıyor? Hayır.
Kâr eden kim?
Elektrik dağıtım şirketleri, enerji tekelleri, özel sermaye.
Yani kazanan bir avuç, kaybeden milyonlar.
Bu düzenin adı “enerji politikası” değil, enerji rantı politikasıdır!
ÇAĞRIMIZ
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve yürütmenin başı Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum:
Devlet, halkının refahı için vardır.
Devletin saati, şirketlerin kârına göre değil, vatandaşın yaşamına göre ayarlanmalıdır.
Anayasa’nın 5. maddesi der ki:
“Devletin temel amacı, kişinin refah, huzur ve mutluluğunu sağlamaktır.”
Bugün bu ilke çiğnenmiştir.
Karanlıkta kalan çocuk, huzur bulamayan kadın, yorgun düşen emekçi için devletin saati
durmuştur!
SONUÇ VE MESAJ
Biz diyoruz ki:
Bu ülkenin saati, Iğdır’a değil, halkın kalbine göre ayarlanmalıdır.
Türkiye, yeniden aydınlık saatlere, akla, bilime, hukuka dönmelidir.
Çocuklarımızın sabahları güneşle başlamadığı bir ülkede enerji tasarrufu değil, insan kaybı
yaşanır.
Halk karanlıkta, şirketler aydınlıkta kalıyorsa, bu sistemin adı “enerji politikası” değil, siyasi
zulümdür!
Bu ülke, karanlığa değil, aydınlığa mahkûmdur!
Ve biz o aydınlığı, halkın iradesiyle, hukukun gücüyle, bilimin ışığıyla geri getireceğiz!