Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Sezaryen Türkiye’yi Sardı: Oran Yüzde 61’e Dayandı

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yayımladığı veriler, Türkiye’de sezaryen doğum oranlarının küresel ortalamaların oldukça üzerinde seyrettiğini bir kez daha ortaya koymuştur. 2024 yılı itibarıyla ülke genelinde sezaryenle gerçekleşen doğumların oranı yüzde 61,2 olarak kayıtlara geçerken, özellikle dikkat çeken bir diğer veri ise ilk doğumunu sezaryenle gerçekleştiren annelerin oranı olmuştur.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yayımladığı veriler, Türkiye’de sezaryen doğum oranlarının

“Primer sezaryen” olarak adlandırılan bu grup, toplam doğumların yüzde 32,2’sini oluşturarak önemli bir düzeye ulaşmıştır. Uzmanlar, bu seviyelerin DSÖ tarafından önerilen yüzde 10–15 aralığının çok üstünde olduğunu vurgulamaktadır.

Sezaryen, gerekli tıbbi koşullarda anne ve bebek sağlığını koruyan hayati bir cerrahi müdahale olarak değerlendirilse de, tıbbi zorunluluk bulunmaksızın tercih edildiğinde hem kısa hem uzun vadede sağlık sorunlarına yol açabilmektedir.

Anne için enfeksiyon, kanama, uzun iyileşme süresi ve sonraki gebeliklerde artan komplikasyon riskleri; bebek için ise solunum problemleri ve bağışıklık sisteminin geç olgunlaşması gibi olumsuz sonuçlar sezaryenin gereksiz kullanımına bağlanan başlıca sorunlar arasında yer almaktadır. Ayrıca artan sezaryen oranları, sağlık harcamalarında ciddi bir yükselişe ve doğum hizmetlerinin sürdürülebilirliğinde çeşitli zorluklara neden olmaktadır.

Türkiye Neden Yüksek Oranlara Sahip?

Türkiye’de sezaryen doğumun bu denli yaygınlaşmasının ardında farklı nedenlerin bulunduğu ifade edilmektedir. Bunların başında anne adaylarının doğum ağrısına ilişkin endişeleri, güvenli olduğunu düşündükleri cerrahi yönteme yönelimleri ve doğal doğuma dair yanlış bilgilendirilmeleri gelmektedir. Bunun yanı sıra sağlık sistemi üzerindeki iş yükü, doktorların zaman yönetimi kaygıları ve bazı hospitalizasyon alışkanlıkları da sezaryenin tercih edilme oranında etkili olmaktadır.

Özellikle ilk doğumun sezaryenle gerçekleşmesi, sonraki gebeliklerde de aynı yöntemin tercih edilmesine yol açmakta, bu da oranların giderek artmasına neden olmaktadır. Çünkü birçok durumda “Bir kez sezaryen, her zaman sezaryen” anlayışı hâlâ yaygın şekilde uygulamaya yansımaktadır. Her ne kadar modern tıp, uygun şartlarda sezaryen sonrası vajinal doğumu mümkün kılabilse de (VBAC), pratikte bu seçeneğin sınırlı biçimde sunulduğu görülmektedir.

Normal Doğum Eylem Planı Devrede

Sağlık Bakanlığı, son yıllarda artan sezaryen oranlarını düşürmek ve doğum sürecinde anne-bebek sağlığını desteklemek amacıyla kapsamlı bir politika değişikliğine giderek Normal Doğum Eylem Planını yürürlüğe koymuştur. Bu planın temel amacı, tıbbi gereklilik bulunmadıkça sezaryen uygulamalarını azaltmak, anne adaylarını bilinçlendirmek ve sağlık personelini normal doğumu teşvik edecek uygulamalar konusunda güçlendirmektir.

Plan kapsamında gebelik takibinden doğuma kadar uzanan süreçte ebe destekli doğum modelleri yaygınlaştırılmakta, doğum öncesi eğitim programları genişletilmekte ve anne adaylarına psikolojik danışmanlık hizmetleri sunulmaktadır. Ayrıca hastanelerde doğum ortamlarının daha konforlu hale getirilmesi, doğum sürecine eşlik edecek refakatçi uygulamalarının desteklenmesi ve normal doğuma yönelik algının toplum genelinde güçlendirilmesi hedeflenmektedir.

Bunun yanında, sağlık personeline yönelik yeni teşvik modelleri ve hizmet içi eğitim programları da hayata geçirilmiştir. Böylece normal doğumu kolaylaştıran müdahalelerin artırılması; sezaryenin ise yalnızca tıbbi zorunluluk halinde başvurulan bir yöntem olarak konumlandırılması amaçlanmaktadır.

2025 Verileri: Düşüş Başladı

2025 yılı itibarıyla Normal Doğum Eylem Planı’nın ilk etkileri istatistiklere yansımaya başlamıştır. Son açıklanan verilere göre, özellikle primer sezaryen oranlarında yüzde 12,3’lük bir düşüş kaydedilmiştir. Bu azalma, ilk kez doğum yapacak annelerin cerrahi yöntem yerine normal doğuma yönlendirildiğini ve hazırlık süreçlerinin daha etkili biçimde yürütüldüğünü göstermektedir.

Uzmanlar, primer sezaryendeki gerilemenin oldukça kritik bir gelişme olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü ilk doğumda normal yöntemin tercih edilmesi, sonraki doğumların da büyük ölçüde normal yolla gerçekleşmesine zemin hazırlamaktadır. Bu durum uzun vadede toplam sezaryen oranlarında daha istikrarlı ve kalıcı bir düşüş sağlayabilecek temel bir unsur olarak değerlendirilmektedir.

Anne Sağlığı ve Toplum Bilinci Güçleniyor

Eylem planının bir diğer önemli kazanımı ise anne adaylarında doğuma yönelik algının giderek değişmeye başlamasıdır. Eğitim seminerleri, kamu spotları ve sağlık merkezlerinde verilen birebir danışmanlıklar sayesinde, normal doğumun anne ve bebek için doğal ve sağlıklı bir süreç olduğu yönündeki farkındalık güçlenmiştir.

Bilinç yükseldikçe, anne adaylarının doğum korkusu azalmış, doğuma hazırlık kurslarına katılımlarda artış görülmüştür. Nefes teknikleri, doğum pozisyonları, gevşeme egzersizleri gibi uygulamaların yaygınlaşması sayesinde, doğum deneyimi üzerindeki kontrol hissi anne adaylarına yeniden kazandırılmıştır. Tüm bu gelişmelerin sezaryen tercihlerinde düşüş yaşanmasında doğrudan etkili olduğu değerlendirilmektedir.

Uzmanların Uyarıları

Her ne kadar düşüş trendi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilse de uzmanlar, hedeflenen seviyeye ulaşmak için daha uzun soluklu bir mücadele gerektirdiğini belirtmektedir. DSÖ’nün önerdiği oranlara yaklaşabilmek için yalnızca sağlık politikalarının değil, toplumun genel bakış açısının da dönüştürülmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Ayrıca özel sağlık sektöründe uygulanan doğum modellerinin yakından izlenmesi, sezaryen kararı alınırken tıbbi gerekçelerin şeffaf şekilde kayıt altına alınması ve hasta bilgilendirme süreçlerinin denetlenmesi gerektiği de vurgulanmaktadır. Böylece gereksiz sezaryen uygulamalarının önüne geçilmesi mümkün olacaktır.

Geleceğe Dair Beklentiler

Sağlık Bakanlığı yetkilileri, eylem planının uzun vadeli hedefleri arasında sezaryen oranlarını kademeli olarak düşürerek DSÖ standartlarına yaklaşmayı öngördüklerini belirtmektedir. 2026 ve sonrasında özellikle primer sezaryen oranlarının daha da aşağı çekilmesi, ebe destekli doğum merkezlerinin sayısının artırılması ve toplum genelinde normal doğum kültürünün kalıcı hale getirilmesi planlanmaktadır.

Türkiye’de 2024 yılı itibarıyla yüzde 61,2 seviyesine ulaşan sezaryen oranları, sağlık otoriteleri açısından ciddi bir sorun olarak kabul edilmektedir. Ancak 2025’te başlayan yüzde 12,3’lük düşüş, doğru politikaların ve bilinçlendirme çalışmalarının etkili sonuçlar üretebileceğini göstermiştir. Bu sürecin sürdürülebilir hale gelmesi halinde, anne ve bebek sağlığının korunması adına daha dengeli, sağlıklı ve ekonomik bir doğum sistemi kurulabileceği öngörülmektedir.