Rapora göre Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en yüksek diyabet prevalansına sahip ülke konumuna yükselerek listenin ilk sırasına yerleşti. Bu tablo, hem toplum sağlığı hem de ekonomik sürdürülebilirlik açısından ciddi uyarılar barındırıyor.

Türkiye Diyabet Yükünde Avrupa’nın Zirvesinde
IDF’nin 11. Diyabet Atlası’nda yer alan güncel veriler, dünya genelinde diyabetle yaşayan birey sayısının 643 milyona ulaştığını gösteriyor. Küresel nüfus artışı, yaşam tarzındaki değişiklikler, sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve fiziksel hareketsizlik gibi faktörler, diyabetin yayılma hızını her geçen yıl artırıyor. Uzmanlara göre, mevcut önlemler yetersiz kaldığı takdirde bu sayının önümüzdeki yıllarda daha da artması kaçınılmaz görünüyor.

Türkiye’de Her 6 Yetişkinden Biri Diyabetle Yaşıyor
Raporun Türkiye’ye ilişkin verileri, sorunun boyutunu daha da çarpıcı hale getiriyor. IDF’nin değerlendirmesine göre, Türkiye’de 20-79 yaş aralığındaki yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 16’sı diyabet hastası. Bu oran, ülkede neredeyse her altı yetişkinden birinin diyabetle mücadele ettiği anlamına geliyor. Söz konusu oran, Türkiye’yi Avrupa ülkeleri arasında en yüksek diyabet prevalansına sahip ülke konumuna taşıyor.
Uzmanlar, bu yüksek oranın ardında birden fazla neden bulunduğunu belirtiyor. Hızlı kentleşme, düzensiz ve yüksek kalorili beslenme, obezite oranlarındaki artış, masa başı çalışma düzeninin yaygınlaşması ve fiziksel aktivite eksikliği, diyabet riskini artıran temel faktörler arasında yer alıyor. Ayrıca genetik yatkınlık ve yaşlanan nüfus da diyabetin yaygınlaşmasında etkili unsurlar olarak öne çıkıyor.

Ekonomik Yük 29 Milyar Doları Aşıyor
Diyabetin yalnızca bireysel sağlık üzerinde değil, ülke ekonomisi üzerinde de ağır bir yük oluşturduğu belirtiliyor. IDF verilerine göre, Türkiye’de diyabetin yıllık ekonomik maliyeti yaklaşık 29 milyar dolara ulaşıyor. Bu maliyet; doğrudan sağlık harcamaları, ilaç ve tedavi giderleri, hastane yatışları ve komplikasyonlara bağlı masrafların yanı sıra, iş gücü kaybı ve üretkenlik düşüşü gibi dolaylı etkileri de kapsıyor.
Ekonomistler ve sağlık politikası uzmanları, diyabetin kontrol altına alınamaması durumunda bu maliyetin önümüzdeki yıllarda daha da artacağına dikkat çekiyor. Özellikle diyabete bağlı kalp-damar hastalıkları, böbrek yetmezliği, görme kaybı ve ampütasyon gibi ciddi komplikasyonlar, sağlık sistemine ek yük bindiriyor.

Küresel Diyabet Tablosu Alarm Veriyor
IDF’nin Diyabet Atlası, yalnızca Türkiye için değil, dünya genelinde de alarm niteliğinde veriler sunuyor. 643 milyon diyabetli bireyin önemli bir kısmı, hastalığının farkında olmadan yaşamını sürdürüyor. Erken teşhis ve etkili tedaviye erişimin sınırlı olduğu bölgelerde, diyabet sessiz bir tehdit olarak ilerlemeye devam ediyor.
Raporda, diyabetin özellikle orta ve düşük gelirli ülkelerde hızla yaygınlaştığına dikkat çekiliyor. Sağlıklı gıdaya erişimde yaşanan zorluklar, şehirleşme ile birlikte artan hareketsiz yaşam tarzı ve sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizlikler, bu artışın temel nedenleri arasında gösteriliyor.
Önleme ve Farkındalık Hayati Öneme Sahip
Uzmanlar, diyabetle mücadelenin yalnızca tedavi odaklı değil, aynı zamanda önleyici politikalarla desteklenmesi gerektiğini vurguluyor. Sağlıklı beslenme alışkanlıklarının teşvik edilmesi, fiziksel aktivitenin artırılması, obeziteyle mücadele programlarının yaygınlaştırılması ve düzenli sağlık taramalarının artırılması, diyabet oranlarının düşürülmesinde kritik görev alıyor.
Türkiye’de son yıllarda diyabet farkındalığını artırmaya yönelik çeşitli kampanyalar ve sağlık politikaları hayata geçirilmiş olsa da, IDF verileri mevcut çabaların yeterli olmadığını ortaya koyuyor. Uzmanlara göre, bireysel farkındalığın yanı sıra, kamu politikalarının daha güçlü ve sürdürülebilir şekilde uygulanması gerekiyor.
Gelecek İçin Kritik Uyarı
IDF’nin 2025 Diyabet Atlası, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sağlık risklerini net bir şekilde gözler önüne seriyor. Avrupa’nın en yüksek diyabet oranına sahip ülkesi konumuna gelinmesi, sorunun artık ertelenemez bir halk sağlığı meselesi haline geldiğini gösteriyor. Gerek bireysel yaşam tarzı değişiklikleri gerekse ulusal sağlık stratejilerinin güçlendirilmesi, diyabetle mücadelenin temel taşlarını oluşturuyor.
Aksi takdirde, hem insan sağlığı hem de ekonomik kaynaklar üzerindeki baskının artarak devam edeceği öngörülüyor. Uzmanlar, erken önlem alınmasının yalnızca bugünün değil, geleceğin sağlıklı toplum yapısı için de kritik önem taşıdığı konusunda hemfikir.

