Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Özgür Özel: “Parti Programımız, 9 Eylül Tarihinden İtibaren Canlı Bir Metin Olarak Yürürlükte Olacak”

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, 4 – 9 Eylül

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, 4 – 9 Eylül Kuruluş Haftası etkinliklerinin açılışına katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özel, burada yaptığı konuşmada, “Çok değerli basınımızın değerli temsilcileri, partimizi takip eden değerli muhabir arkadaşlarımız, 4 – 9 Eylül arası Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluş haftası olarak kutlanacak. Bu kararı biliyorsunuz geçen sene hep birlikte yine 4 – 9 Eylül arasında gerçekleştirdiğimiz Değişim Kurultayımızda karara bağlamıştık” dedi. Özel, şöyle devam etti:

“BELLEK MÜZESİ’NDE HER YIL BAŞKA BİR SERGİ AÇILACAK”
“Değişim kurultayımızın en önemli ürünü, tüzüğümüzün değişmesiydi. Kurultayımızda söz verdiğimiz tüzük değişikliğimizi geçen sene bugünlerde gerçekleştirmiştik. Ve orada tüzüğümüzde partimizin kuruluş haftasını tarif etmiştik. Biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi’nin resmi kuruluş başvurusu 9 Eylül 1923’te yapılmıştır. Osmanlıca bu dilekçenin bir örneği devlet arşivinde, bir örneği parti arşivinde ve benim odamdadır. Ancak Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1927 kongresinde -ki biz o kongreyi büyük Nutku’nu okuduğu kongre olarak biliriz- bu kongreye şu cümlelerde başlamıştır: ‘Fırkamız bundan dokuz sene evvel meydana çıkmıştı. Bütün Anadolu ve Rumeli’yi kapsamak üzere ilk kongremiz Sivas’ta yapılmıştı. Dolayısıyla bugün açılışı ile iftihar ettiğimiz büyük kongremiz, Sivas Kongresi’nden sonra teşkilatımızın ikinci büyük kongresidir.’ Öyle olunca 4 Eylül tarihi Cumhuriyet Halk Partisi’nin Sivas Kongresi’ni ilk kurultayı olarak kabul ettiği için bir başka kuruluş tarihi olarak gündeme geliyor. Çok sayıda tarihçi bu tarihi kuruluş günü olarak kutlaması gerektiğini hep söyledi, Cumhuriyet Halk Partisi’ni yakından takip eden gazeteciler, köşe yazarları zaman zaman bu tartışmalara yer verdiler. Geçen sene delegelerimiz verilen bir önergeyle 4 – 9 Eylül arasındaki haftayı kuruluş haftası olarak ilan edip, bu anlamlı tarihlere atıf yapıp, bundan sonra da her sene bu haftanın özel ve güçlü bir temayla hem kutlanmasını, kutlama programının içinde de mutlaka akademisyenlerin, bilim insanlarının, siyasetçilerin ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne ilgi duyan, takip eden herkesin, bütün paydaşların olmasını arzu etmiştik. Şimdi o haftanın ilkinin açılış günündeyiz. Ve bu haftayı nasıl değerlendireceğiz, bu hafta neler yapacağız bu konuda paylaşımı birinci ağızdan ben yapmak istedim. Ve bir Bellek Müzemiz var biliyorsunuz. Her sene de bir başka temayla Bellek Müzemizin önünde ve içinde bir sergimiz olacak. Bu sergiyi de ilkini sizlerle birlikte gezmek ve sizlere tanıtımına ben eşlik etmek istedim.”

 

“ATATÜRK’Ü VE KURUCU KADROLARIMIZI MİNNETLE ANIYORUZ”
“Bugün tarihin bir dönüm noktasındayız. 106 yıl önce bağımsızlığımıza ve Cumhuriyetimize uzanan yolun en önemli adımlardan birini hep birlikte atmıştık. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı, Havza ve Amasya Genelgeleri ile Erzurum Kongresi sonrası Sivas’a gelmişti ve Sivas’ta başkanlığını yaptığı temsil heyetinde 41 kongre delegesi, bir hafta boyunca Cihan Harbi’nden çıkan, işgale uğrayan ülkenin nasıl kurtarılacağını tartıştılar, konuştular. Ve bir bildiri çıktı. Bu bildirgede milli istiklalimizin sağlanması için milli iradeyi kılmanın esas olduğu söylendi. Manda ve himaye ilk kez kesin bir dille reddedildi. Bölgelerinde mücadele yürüten cemiyetler, dernekler ve yapılar; Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti adında birleşti. Yıllar sonra Sivas Kongresi’ni Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Bir milletin kuruluşunu hazırlayan kararların verildiği yer’ olarak tanımladı. İşte o kongre biraz önce bahsettiğim gibi partimizin ilk kongresidir ve o kongrenin 106’ncı yılında Atatürk ve kurucu kadrolarımızı, o kongreye katılan herkesi bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz.”

“TARİHİ SERGİ 29 EKİM TARİHİNE KADAR GEZİLEBİLECEK”
“Bu haftanın tertibinde ve bugün birazdan gezeceğimiz bu anlamlı serginin, bu tarihi serginin, bu eşsiz serginin burada bulunmasında değerli akademisyenimiz Ali Açıkgöz hocamızın emeklerine, birlikte çalıştığı değerli danışma kuruluna, 29 Ekim’e kadar günde dört saat -yani günün tamamında ziyarete açık olacak ama- 4 saat boyunca bir mihmandarla birlikte sergimiz gezilebilecek. Burada özel eğitimlerini alarak seçilmiş Gençlik Kollarından 10 arkadaşımıza teşekkür ediyorum. Ayrıca Merkez Yönetim Kurulumuzdan üç kadının buraya büyük emekleri var. Genel Sekreterimiz Sayın Sayek Böke’nin, Sayın Aylin Nazlıaka’nın ve Sayın Gül Çiftci’nin gece gündüz çalışmalarla hem sergimizi hem de haftamızı hazırladığını, kendi alanlarıyla ilgili de tüm genel başkan yardımcılarımızın gayretlerinin altını çizmek isterim.”

“ÖNDE GELEN PROGRAM PARTİLERİNDEN BİRİYİZ”
“Cumhuriyet Halk Partisi dünyanın önde gelen program partilerinden birisi. 102 yıldır programlarımızda ortaya konulan vizyon, Türkiye’yi dönüştüren eylemlere taşınmıştır. Parti programlarımız Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana hedeflediğimiz; demokratikleşme, kalkınma, adalet ve sosyal devlet vizyonlarını hep içermiştir. Kalkınmacı anlayışımız ve kalkınma hamlelerimiz, kimsesizlerin kimsesi olan güçlü sosyal devlet arzumuz, adaleti tesis etmek için kararlılığımız ve demokrasiyi inşa hedefimiz tüm programlarımızda yer aldı. Kuşkusuz bundan sonra da yer almaya devam edecek. En önemlisi Cumhuriyet Halk Partisi programlarında benimsediği bu vizyonunu, hedeflerini, her zaman gerçekliğe dönüştürmek için gerekli iradeyi ortaya koydu. Bugün de koymaya devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugün gezerken göreceksiniz, iktidardan uzak olduğu ve sonu buhrana, kaosa dönüşmüş dönemler; hele hele Cumhuriyet Halk Partisi’ni ortaya çıkaran gereklilik, bir işgal, dağıtılmış bir ordu, kaybedilmiş bir egemenlik ve ülkenin üzerinde kurulan çeşitli taksim planları, güçlü devletlerin taksim planları. Bu süreçte Cumhuriyet Halk Partisi geliyor ve önce bir kurtuluşu örgütlüyor, sonra kuruluş vizyonunu ortaya koyuyor. Bu vizyonla birlikte, kalkınmacı bir programla birlikte ülkeyi esaretten kurtarıyor. Sefaletten kurtarıyor. Açlıktan kurtarıyor. Hastalıklardan kurtarıyor. Ve bir anda Gazi’nin deyimiyle 10 yılda 15 milyon genç yaratıyor. Bir toplu iğnesi olmayan bir ülkeden uçak fabrikaları, motor fabrikaları, tren fabrikaları yapabilen bir ülke haline geliyor. Ve bu Cumhuriyet Halk Partisi’nin imdada yetişmesi ve kalkınmacı bir iktidarı hayata geçirmesi ile mümkün oluyor.”

“CUMHURİYET HALK PARTİSİ, GÜÇLENME DÖNEMİNE LOKOMOTİFLİK EDİYOR”
“Sonrasında bu dönemi hem kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisinin silah arkadaşı, Cumhuriyet’in önemli değeri, büyük asker, büyük diplomat İsmet Paşa’ya vefatından sonra, İsmet Paşa tarafından devralmasıyla yaşanan süreç; 1950’de bu kez ‘Tek adam rejimi olmasın, Cumhuriyet olsun’ denilip, erken Cumhuriyet dönemlerinde de denenip denenip başarısız olan… Yani bir ülkede Cumhuriyet vardır. Ama onu demokrasi yapan iktidarın varlığı değil; muhalefetin varlığı, özgürlüğü, gücüdür. Ve o muhalefetin iktidara gelebilmesi, iktidarla muhalefetin el değiştirebilmesi, yer değiştirebilmesidir. İşte bunu 14 Mayıs 1950 gecesi, İsmet Paşa başarıyor. Bir seçim kaybederek başarıyor. Seçimi kaybediyor, herkes dönüyor, ‘Herhalde iktidarı bunlara vermeyeceksin’ diyor. İsmet Paşa diyor ki, ‘Hayır. Bu benim mağlubiyetim, Türkiye demokrasisinin zaferidir.’ O günden bugüne çok partili rejim içinde yaşıyoruz. Ve o çok partili rejim içinde 1950’lerde Demokrat Parti’nin iktidarı geliyor. Artılarıyla eksileriyle, sevaplarıyla günahlarıyla, doğrularıyla yanlışlarıyla bir iktidar oluyor. Bu iktidarın 10 yıl sonra el değiştirmesi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin muhalefetten iktidara gelmesi, kendi tezlerine ikna edebilirse kendi getirdiği demokrasi ile iktidarı devralması gerekirken; buna hazırlanıyorken, bunun için de ilk hedefler beyannamesini yazmışken… Bu beyannamede örneğin, Anayasa Mahkemesi gibi bir kurumun varlığı tarif ediliyorken maalesef olması gerektiği gibi bir iktidar değişimi yerine bir askeri darbe yaşanıyor. Bu askeri darbeden sonra ülke; önüne yeni kaotik günlerin, tartışmaların, kardeş kavgalarının yaşanıldığı ama bir yandan da yine umut olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin var olduğu ve mutlaka ve mutlaka Demokrat Parti’den köken alan Adalet Partisi’nin de zaman zaman iktidarda, zaman zaman muhalefette olduğu ve sivil siyasetin içinde bir mücadelenin gerçekleştiği süreçler yaşanıyor. Ve programcılık, parti programının önemi, bir vizyon belgesinin ortaya konulması noktasında önce İsmet Paşa’nın tarif ettiği ortanın solu, ama onun altını dolduran Ecevit ve arkadaşlarının Ortanın Solu Hareketi ve Akgünler’e bildirgeleri ile birlikte Cumhuriyet Halk Partisi, bir kez daha kaoslu ve zorlu dönemlerde hem bir koalisyon kültürünü geliştirerek Milli Selamet Partisi ile birlikte iktidar olup, kalkınmacı hamleler yapıp, hem de dış politikada yine Atatürk’ten ve İsmet Paşa’dan miras önce diplomasi, gerektiğinde mücadele, gerektiğinde müzakere ama onurlu, dik duran ve sonuç alan bir dış politika anlayışıyla hem Kıbrıs’taki mezalimi bitiriyor, Kıbrıs’a Rumlar için de barışı götürüyor. Harekâtın adını Barış Harekâtı koyuyor ve o günden bugüne Kıbrıs’ta kimsenin burnu kanamıyor. Hem de Cumhuriyet Halk Partisi yeni bir kalkınmacılığı tarif ederken; bu sefer halkçılığı iyice merkezine alan, sosyal devleti merkezine alan, sosyal devleti emeklilik güvencesiyle, iş kazası sigortalarıyla, örgütlenme hakkıyla ve en iyi nihayetinde yine bir darbe gelene kadar her dört emekçiden üçünün sendika güvencelere kavuşabileceği bir başka kalkınma ve güçlenme dönemine lokomotiflik ediyor. İktidar oluyor, muhalefet oluyor. Ama 1970’te girdiği dört seçimden ikisi yerel ikisi genel, dördünden de birinci parti çıkabiliyor.”

“MİLLETİN CHP’NİN GÖZÜNÜN İÇİNE BAKTIĞI BİR DÖNEM”
“Şimdi tarihin yine Cumhuriyet Halk Partisiz bir evresinin sonunda yine 1980’lerde Özal’la, Demirel’le, Necmettin Erbakan’la, daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarıyla, sevaplarıyla, günahlarıyla, artılarıyla, eksileriyle ortaya koydukları pek çok hizmet, ortaya koydukları pek çok ürün ve maalesef bugüne taşınan pek çok sorunla birlikte… Birlikte gezdiğimiz yerde göreceğiz ki bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarına, o gelip de çığır açan iktidara, esaretten kurtardığı gibi gelip de çok partili rejimi getirdiği gibi gelip de sendikalaşma haklarını getirdiği gibi basın özgürlüğünü getirdiği gibi işçi haklarını her alanda genişlettiği gibi topraksız köylüye toprak vadedebildiği gibi yaptıklarıyla yapamadıklarıyla toprak reformunu vadedebildiği gibi… Süreçte başardıkları ya da başaramadan birilerinin mani olduğu şekilde bu ülkenin önüne hep kurucu irade ve kurtarıcı bakış açısı ama eninde sonunda vizyoner ve kalkınmacı bir yaklaşımla bir kez daha aynı noktaya geldiğimiz, aynı yerde buluştuğumuz, tarihin Cumhuriyet Halk Partisi’nin sırtına aynı yükü yüklediği, milletin aynı beklentiyle gözünün içine baktığı bir dönemin içinde, tarihin yine o kırılma noktalarından bir tanesinde, birileri bir dönem için sonun, yeni bir dönem için başlangıcının arifesinde olduğunu, bugün hem gezeceğimiz sergiyle hem de bir hafta boyunca burada demokrasiye, adalete, kalkınmaya, refaha yönelik olarak kuracağımız her cümleyle, atacağımız her adımla bunu iliklerimize kadar hissedeceğiz.”

“KATILIMCI VE KAPSAYICI BİR SÜREÇ YÜRÜTÜLDÜ”
“Buraya kadar ne oldu? Buraya kadar katılımcı, kapsayıcı ve dinamik bir süreç yürütüldü. Tüzük kurultayından sonra müjdelemiştik. Bir program kurultayının içerisinde olduğumuzu söyledik. Önce 81 ilimizde il danışma kurulları yapıldı, 973 ilçemizde ilçe danışma kurulları yapıldı. Bu kurullara yereldeki partili partisiz tüm aktörler, esnaflar, çiftçiler, o bölgenin sanayicileri, varsa oralarda örgütlü olan sivil toplum örgütleri, sendikalar, esnaf odaları davet edildi. Oranın raporları ikinci il danışma kurullarında ele alındı. İl düzeyinde bu kapsayıcılık ve dinamizm davet edildi. Devamında, daha doğrusu eşzamanlı olarak birkaç komite Avrupa’ya, dünyaya ve dünyada sosyal demokratları iktidar yapan ve halkı da refaha kavuşturan parti programlarına baktı. Ankara’da ve İstanbul’da bir kısım sembolik ziyaretlere benim heyete başkanlık ettiğim; iş dünyası ziyaretleri, sivil toplum örgütü ziyaretleri, sendika ziyaretleri ve kanaat önderleri, toplumun kanaat yapıcılarıyla temas oluşturduğumuz çok sayıda toplantı gerçekleştirildi. Ve hepsinin sonunda, tarihimizde de göreceğiniz gibi bazı kitaplar ama kitapların altında çuval çuval görüşler, yayınlar, balya balya tartışmalar var.”

“GENÇLERLE KONUŞMADAN GELECEK TARİFİ YAPAMAZSINIZ”
“Bunları ve fazlasını biriktirerek bir yıl geçirdik. Hedefimiz nisan ayının sonu – mayıs ayının başı gibi varmayı istediğimiz noktaya, 19 Mart sivil darbe sürecinden sonra birkaç aylık gecikmeyle; sonra geceleri gündüze katarak darbenin kaybettirdiği günleri arkadaşlarımız, kendilerine aileleriyle geçirebilecekleri birkaç huzurlu günden fedakârlık ederek, hafta sonları çalışarak, tatil yapmayarak hedeflediğimiz bugüne biriktirdiğimiz bu her şeyle birlikte ulaşmayı başardık. Bundan sonraki süreçte ne yapılacak? Bu binanın hemen her yerinde sergi alanı dahil, Selin Hoca’nın talebine daha fazla direnemeyecek gibi görünüyoruz. Neredeyse Başkanlık katı dahil, 14 katlı bu binanın mümkün olan her yerinde yuvarlak masalar göreceksiniz. Yarın akademisyenlerle bir arada olacağız. Bilim insanları, uzmanlar bir araya gelecek. 600’ü geçen bir katılım, bizlerin dışında. Oturacaklar ve her alanda; gençlik politikalarından sendikalaşmaya, basın özgürlüğünden iç güvenlik politikalarına, milli savunma politikaları ve milli savunma sanayiine yönelik projelerden, fikirlerden milli eğitim alanında okul öncesi eğitim alanında yapılacaklara, YÖK reformuna kadar – adı benzemesin- yükseköğrenimle ilgili yapılacak reforma kadar her şeyi konunun uzmanı bilim insanları, akademisyenlerle, 600’ün üzerinde katılımcıyla birlikte tartışacağız. Ertesi gün bu kez bir başka sürecimiz var. Bir gelecek tarif ediyorsanız onları gençlerle konuşmadan, onların rızasını almadan, onların dediği gibi bir vizyon koymadan yapamazsınız. 250 gençle birlikte burada, binamızda olacağız. Ayrıca dış mekânlarda; sosyal aktivitelerde, tartışmalarda olacağız, konserlerde, koşularda olacağız. Ama bu binada gençlik kollarımız ve gençlik politikalarını örgütleyen MYK üyemizin liderliğinde bu binada her birimiz 250 gençle… Kimisi dünya çapında alanında uzmanlaşmış, doktorasını yapmış genç arkadaşlarımızla. Kimisi üniversite öğrencileri. Kimisi lise öğrencileri, sorunlarını, endişelerini taşıyan gençlerle. Kimi ne evde, ne istihdamda;  ev gençleriyle. Evini geçindirmek için motokuryelik yapanlarla ya da iş aramakla meşgul olup kendi alanı dışında mesleklerde çalışmak zorunda olanlarla… Ama gençlerden en doğru bir temsil heyeti ile birlikte; ‘Biz programımıza gençler için ne koyuyoruz, ne biliyoruz, onlara nasıl bir Türkiye vadediyoruz?’ Bu kürsüden dedik ya ‘Gençler bu akşam bir seçim daha kalmaya karar vermişlerdir.’ O kalacakları Türkiye’yi kurabilecek miyiz? Kuracaksak birlikte ne yapacağız, nasıl başaracağız? Hep birlikte tartışacağımız bir birlikteliğimiz olacak.”

“PROGRAM 9 EYLÜL’DEN İTİBAREN CANLI BİR METİN OLACAK”
“Devam eden günlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmiş tüzüklerinde olup kaldırılması daha sonradan rahatsızlık yaratan bir Küçük Kurultayı vardı. Biz Küçük Kurultay yerine, Örgüt Temsilcileri Meclisi diye 600 kişilik, il başkanlarını kapsayan, illerde aldığımız oylara ve o illerin nüfuslarına göre ölçeklendirilmiş bir katılımla… Ama önceki dönem genel başkanlarımız, genel sekreterlerimiz, tarif edilen özel görevlerdeki onursal üyelerimizle birlikte. Bugünün yöneticilerinin oturup bu kez akademisyenlerden, gençlerden, sahadan gelen ve o günün sonundaki erken redaksiyon ekiplerinin önümüze getirdiği metni bu kez örgütümüzle… Sonuçta bir parti programıdır. Tartışarak bir noktaya getireceğiz. Son söz; elbette seçilmiş delegenin. O, olağan kurultay takvimimizde seçimli kurultayımızı yapmadan bir gün önce, aslında ilçede tartışmaya başladığı – eğer bir ilçeden delege ise kurultayımıza gelen -, ilde İl Danışma Kurulu’na katıldığı, hatta ilk kez katıldığı ve burada kendi il başkanlığı ve kendilerinin seçip yolladıkları örgüt temsilcisinin enine boyuna tartıştığı, akademiden katkı alan dünyaya bakan heyetlerin önerdiği metinlerle buradan olgunlaştırdığımız ve yazdığımız programımız, kurultayımızın olduğu gün resmen bütün delegelerimizin önünde olgunlaşmış şekliyle. Elbette önergelere açık, değişiklik önergelerine açık. Ama tüzükteki ruhla… Nasıl hepinizin gözü önünde tüzüğü aylarca tartıştık?  Sonra ‘Bakalım Tüzük Kurultayı’nda neler olacak?’ dediklerinde tam bir mutabakatla, 81 başkanı ve neredeyse oybirliği ile en çok itiraz edilen maddenin 26 itiraz oyu aldığı, neredeyse tüm maddelerin oybirliği ile geçtiği, ayakta alkışlanan bir tüzüğü yaptıysak aynı şekilde ayakta alkışlanan bir programla Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar yürüyüşünü tarif eden metnimizi bütün Türkiye ile paylaşmış olacağız. Metnin olgunlaşan kısmı, artık sahada ‘Biz bu konuda bunu diyoruz’ demeye müsaittir. Resmiyet kazanmasından sonra basılıp resmi olarak dağıtılabilir. Ama Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisimizle uyumlu parti programımızın Türkiye’nin gelecek programı ve Cumhurbaşkanı adayımızın hükümet programına zemin oluşturabilecek, onunla konuşan, onunla uyumlu bir metin olarak 9 Eylül tarihinden itibaren canlı bir metin olarak da yürürlükte olacağına ifade etmek isterim.”

“TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ SİYASET TEHDİT ALTINDADIR”
“Değerli basın mensupları, ülke olarak tarihin en zor dönemlerinden birini yaşıyoruz. Hem ekonomik olarak böyle, hem çok partili rejimin sokulduğu zor dönem açısından böyle. Hem yargı bağımsızlığı açısından, kuvvetler ayrılığı açısından böyle. Hem Sivas Kongresi’nde ve devamında o kongredeki ruhun vücut bulmuş hali olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin münhasıran kullandığı yasama yetkisinin maalesef OHAL şartlarında tartışmalı, rejime kasteden bir anayasa değişikliği ile münhasıran kullanılacak bu yetkinin ortaklaşa kullanılması. Gri alanların tarifinin sorunlu olması, karşı alana tecavüzlerin ortadan kaldırılacağı bir üst mahkeme yapısının olmaması… Olanın da maalesef kararlarının arkasından sık sık dolaşılması açısından çok zor bir dönemi yaşadığımızı, derdini anlatmak isteyenin yalnız, sesini yükseltmek isteyenin sesinin kısık kalabildiğini, aksi takdirde bunun aksini yapanların da en ağır şekilde cezalandırıldıklarını, tutuklamanın bir ön infaz yöntemine dönüştüğünü, istisna olacak tutuklama tedbirinin kaideye dönüştüğünü, istisna olacak bundan sonra diye ülkenin Cumhurbaşkanının müjdelediği kayyımın kaide olduğunu coğrafyaya göre ve halen daha giderilmediği bir sürecin içindeyiz. Ne yazık ki demokrasi ile göreve gelen bir iktidarın, demokrasi treninden inmesinin ve ülkeyi sandıkla değil baskıyla yönetme tercihinin ağır sonuçları bunlar. Ne yazık ki iktidara demokratik tehdit olan her kişi, her kurum ortadan kaldırılmak isteniyor. Bir kişi ve onun yanındakiler iktidarda kalsın diye milletimize ağır bedeller ödetilmeye çalışılmaktadır. Yaşadıklarımızın özeti şudur: Türkiye’de artık Erdoğan’ın çıkarlarıyla milletin çıkarları birbirinden ayrılmıştır. Cumhur İttifakı’nın çıkar ve hedefleri ile milletin beklentileri birbirinden ayrışmıştır. Erdoğan kendi çıkarları için her şeyi feda edebilecek durumdadır. Milletin refahı ve huzuru da buna dahildir. Bu nedenle Türkiye’de çok partili siyaset tehdit altındadır. Bu nedenle milletimiz her gün daha da yoksullaşmaktadır. Ve maalesef bu milletin yoksulluğunu gidermesi gerekenlerin, rezervler biraz toparlanınca yeni şoklara hazırlıklıyız dedikleri ve onlarla aynı yerden talimat alan savcıların ‘Yeni şoklar hazırlıklıyız’ dedikleri, ve onlarla aynı yerden talimat alan savcıların yeni şokları ülkeye yaşattığı günlerdeyiz. Buna karşılık ne yapacağız? Kararlılığımız kesin. Bir mevzi olarak Cumhuriyet Halk Partisi’ni savunma, peşinde ve niyetinde değiliz. Bir cephe olarak demokratik siyaseti savunmaya devam edeceğiz. Bu cephe savunuculuğu elbette sadece bir siyasi partinin değil; milletin ve demokratik siyaseti savunan tüm partilerin ortak kararlılığıyla olacaktır, eylemliliğiyle olacaktır.”

 

“MUHALEFET LİDERLERİNİN YAKLAŞIMI, HER ŞEYDEN DEĞERLİ”
“Dün bu olaylar yaşandığında ben İstanbul’dayken, Sayın Müsavat Dervişoğlu’ndan aldığımız kıymetli telefon, bugünkü ziyaretleri, bugün sabah erken saatlerde Saadet Partisi Genel Başkanı’nın hem kuruluş haftasına ilişkin temennileri ve içinde bulunduğumuz süreçle ilgili destekleri, Sayın Ali Babacan’ın, diğer muhalefet liderlerinin sosyal medya paylaşımlarıyla, yollamış oldukları yazılı tebriklerle, hem dayanışma, hem bundan sonrasına yönelik olarak ortaya koydukları yaklaşımlarını fevkalade kıymetlendirdiğimizi, her şeyden değerli olduğunu ifade etmek isterim. Bunu böyle hissettiğimizi ifade etmek isterim.”

“İKTİDAR, KORKUYU BİR YÖNTEM OLARAK BENİMSEMİŞ”
“Değerli arkadaşlar, insan davranışını etkilemek için iki yol var şüphesiz. Bunlardan bir tanesi korkuysa, o Cumhur İttifakı’nın tekelindedir. Korkuyu örgütlemek bizim işimiz değil. Bir diğeri umuttur. Bu iktidar seçmenin kararını değiştirmek için korkuyu bir yöntem olarak benimsemiş durumdadır. Hiç lafı eğip bükmenin gereği yok. Hepimizin gözünün önünde oldu. Bir kürsüden yapılan bir meslek kuruluşu konuşmasından, TÜSİAD’ın Başkanına, yöneticilerine gözaltı yapmak, dört gün içeride tutmak, kolunda polisle götürmek, iş dünyasına korkuyu salmak, örgütlemek değilse nedir? 2911 sayılı Kanun, bu kanuna göre bile veya herhangi bir kanuna göre bile, en ufak geçmişi olmayan üniversite öğrencisi, buradan en ağır cezayı alsa bir gün yatmayacakken, 90 gün Silivri’de tutmak, öğrenciler için korkuyu örgütlemek, ailelerine korku salmak için değilse, ne içindir? Gencecik 30 yaşında belediye başkanını kendinin değil, kendinden önceki AK Partili belediyenin ihalesinin, kendisinin çoğunlukta olmadığı, azınlıkta olduğu belediye meclisinde AK Parti – MHP oylarıyla onayından dolayı hapse konulması, genç siyasetçilere, yerel yöneticilere korkuyu salmak, memlekette korkuyu örgütleme hedefi değilse, nedir? Bir siyasi partinin iki yıl önce yaptığı, şimdi yenisini yaptığı, bin mahalleden 950’sinin seçimlerinin şeffaf, tıkır tıkır, barış, sulh içerisinde olduğu bir süreçte, gelecek hafta sonu bütün ilçe kongreleri bitiyorken, yeni il kongresi yapılacak, iki yıl önceki il kongresini bir meczup kararıyla ortadan kaldırıp, 16 milyonluk bir kentte o kenti yöneten partinin il başkanına kayyım atamak, il binasını mahkemeye vermek, kongresini iptal etmek, o partinin orayı kazanan belediye başkanını hapiste tutmak, kendi korkusundan millete korku salmak için yapılan iş ve eylemler değil de, nedir? Bu yüzden biz bu korkuyu örgütleyenlere karşı umudu örgütlemek için bir hafta boyunca bu binadayız. Keyfimizi kaçırmaya, moralimizi bozmaya, yüzümüzdeki gülümsemeyi, gencecik arkadaşlarımızın geleceğe umutla bakacakları bu bir haftada bizim umudu örgütlememize karşı korkuyu örgütleyenlerin dün yaptıklarının, bugün yapacaklarının, yarın yapacaklarının bir önemi yok. Öyle olsaydı 100 yıl önce, bundan 106 yıl önce Samsun’a çıkılırken elde bulunan şey, o günkü iktidar yargısının ölüm fermanıydı. Boynuna idam fermanını takıp Samsun’a kurtuluşu ve kuruluşu örgütlemeye giden bir partinin il başkanına kayyım atasanız ne olur, Cumhurbaşkanı Adayını hapse atsanız ne olur, Genel Başkanını tehdit etseniz, ‘Böyle siyaset yapacaksan alaşağı ederiz. Sus, Ankara’da otur. Partinin başında dur’ diyerek ahlaksız tehdit ve şantajlarda bulunsanız ne olur kardeşim?”

“SİZİN KADAR KORKAK OLSAYDIK SAMSUN’A GEÇEMEZDİK”
“Bu parti, 106 yıl önceki kararlılığındadır. Bu partinin kadroları, o günkü kadroların azim ve cesaretindedir. Bundan sonraki süreçte de kendi kendilerine oturup Türkiye’nin geleceğini ne kadar karartabileceklerini tartışacaklara söylüyorum. Gündemi Cumhuriyet Halk Partisi olanlara söylüyorum. Sizden korkan sizden beter olsun. Eğer sizin kadar korkak olsaydık, biz Samsun’a geçemezdik, Kurtuluş Savaşı’nı veremezdik, düşmanı def edemezdik, Cumhuriyeti kuramazdık. Cumhuriyeti kuran kadroların cesareti, bugün Cumhur İttifakı’na teslim olmayacak kadrolardadır. Geleceğin iktidarını kuracak kadrolar, 106 yıl önceki azim ve kararlılıktadır. Tom Barrack’a laf söyleyemeyip, Amerika mandasına Suriye’de teslim olanların, İngiliz planını İsrail ile birlikte işletmek için kalkıp da düne kadar söylediğinin tam tersi yolda yürüyenlerin ve samimiyetten uzak, ‘İç politika dizaynına yönelik, Türkiye’nin geleceğine yönelik adımlar atacağız’ diyenlerin samimiyetini millet sorgulasın. Biz toplumsal barışı savunmak için, toplumsal eşitliği savunmak için, Türkiye’nin geleceğini savunmak için, bu kuşatmayı yırtıp atmak, esaretten bu milleti kurtarmak için, bir kez daha demokrasiyi kurmak için, gençlere yasaksız bir Türkiye vadetmek için, gençlere ve tüm ulusa vizesiz bir Avrupa, vizesiz bir dünya vadetmek için, Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin ayrılmaz parçası, tam üyesi yapabilmek için, herkese zenginlik, herkese huzur, herkese refah, herkese bugünkünün çok üzerinde bir ekonomik güç vadedebilmek için, yarınlarda kimsenin evladının yarınları için tasalanmadığı bir Türkiye inşa etmek için 100 yıl sonra bir kez daha buradayız.”

“BU HAFTA ATILACAK OLAN İKTİDAR YÜRÜYÜŞÜNÜN ADIMIDIR”
“Biz nasıl yöneteceğimizi, nasıl kalkındıracağımızı, nasıl zenginleştireceğimizi, nasıl özgürleştirebileceğimizi çalışmak üzere buradayız. Yılların birikimi ile son bir yılın gayret, emek ve enerjisiyle, önümüzdeki bir haftanın profesyonelliğiyle, titizliğiyle biz buradayız. Kuyu kazanları, çamur atanları, onları o seviyede, o çamur girdabı içinde birlikte debelenmeye, etrafa çamur sıçratmaya, o çamurun içinde debelenmeye, Türkiye’yi sürükledikleri o çukurda debelenmeye davet ediyorum. Onların dışındaki bütün yurtseverleri, ülkeyi o çamur deryasına değil; aydınlık, güzel, temiz, parlak ve zengin yarınlara birlikte yürümeye davet ediyorum. Bu çağrı; bu yürüyüşün çağrısıdır. Bu hafta atılacak adım; iktidar yürüyüşünün adımıdır. Bundan sonra hiçbir şey o çamur, çirkeflerin istediği gibi olmayacak. İsterse bütün il yönetimlerine kayyım atasınlar. İsterse Cumhuriyet Halk Partisi’nde kayyım atasınlar. İsterse kendileri gibi olacak bir Cumhuriyet Halk Partisi için her türlü siyasi mühendislik için çaba harcasınlar. 100 yıl önceki inanç, kararlılık, ruhla, birbirimize olan güven ve sevgiyle, büyük bir cesaretle biz yolumuzda yürüyeceğiz. Onlara o çamur deryasında birbirlerini çamurlamaya, etrafa çamur atmaya devam etmeye, milletimizi aydınlık müreffeh, zengin, güçlü ve mutlu yarınlara Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi ile bir kez daha yürümeye davet ediyorum. Hepinize teşekkür ediyorum arkadaşlar. Sağ olun, var olun.”

 

HABER: BÜLENT ERYILMAZ / ANKARA