Değerli Arkadaşlar;
TÜİK verilerine göre Türkiye’de 10 milyona yakın engelli bulunmaktadır. Engelliler arasında işsizlik oranı %80’in üzerindedir. Engellilerin ve ailelerinin çok önemli bir bölümü yoksulluk, işsizlik ve çaresizlik koşullarında yaşamlarını sürdürmektedirler.
Engellilerin insan ve yurttaş onuruna yakışır bir yaşam kurmasının ön koşulları: erişilebilir kentler, eşilebilir kamu hizmetleri, çalışma ve istihdam hakkının tanınması ve uygulanmasıdır.
Engelliler için de engelsiz ve bağımsız yaşamın en önemli şartlarından birisi çalışma ve istihdam hakkıdır.
Çalışma hakkını kullanamayan engellilerin sosyal güvenlik ve emeklilik başta olmak üzere birçok hakkı sistematik bir şekilde yok sayılmaktadır.
Anayasamızın 10. ve 90. maddesi, Engelliler Yasasının 14. maddesi, Birleşmiş Milletler Engelli Haklarına İlişkin Sözleşmenin 27. maddesi ve engelli haklarına ilişkin diğer tüm mevzuat gereğince engellilerin tüm çalışma hakları tanınmalı ve uygulanmalıdır.
Ancak Ülkemizde bu hakların yaşama geçirilmesinden çok uzaklarda olduğumuz ortadadır.
İş arayan on binlerce engelli uzun süreli işsizlikle yüz yüzedir. Bunların aileleriyle birlikte yaşamları zindana dönmüş durumdadır.
Sadece bu nedenle intihar vakalarının arttığına tanık olurken içimiz parçalanıyor.
2018 ve 2020 yıllarında yapılan Engelli Kamu Personel Seçme Sınavlarına giren yaklaşık 200 bin engelli kamu personeli adayı atanmayı ve bir iş bulmayı beklemektedir.
Bırakalım yeni kadrolar açmayı sadece kamu alanında 8.000 kontenjan açığının olduğu gerçeğine karşın 2021 yılı Ocak ayında yapılan 2005 kişilik kadro, atama bekleyen tüm engelliler için bir hayal kırıklığına yol açmıştır. Bunu kabul etmemiz asla mümkün değildir.
Bu haksız uygulama engellilere yapılan en bariz ayrımcılık örneğidir.
Öncelikle yasa gereği bu kadroların acilen doldurulması gerekmektedir.
2020 yılının ilk altı ayında kamuya çok sayıda atama yapılmıştır. Sadece Sağlık Bakanlığı KPSS puanıyla farklı statülerde 50 bin personel almış ancak EKPSS puanıyla hiç engelli alımı yapmamıştır.
Gaziler, şehit yakınları ve devlet korumasında yetişenler için 2020 yılında üç bin atama, 2021 yılında ise 4 bin atama yapılırken, istihdamda özel politika gerektiren engelliler için anlamlı bir sayıda atama yapılmaması açık bir ayrımcılık uygulamasıdır.
2020 EKPSS sonuçlarına göre; 62 bin 311 kişi işe yerleşmek amacıyla tercih yapmış ancak sadece 1.961 engelli kişi kamuda işe yerleşebilmiştir. Biz engelliler, yasaların ve Anayasanın tanıdığı istihdam hakkımızın gereği olarak kamuda, niteliklerimize uygun işlerde istihdam edilmek istiyoruz.
Tüm engellilerin ve ailelerinin ortak talebi en kısa sürede engelli kamu personeli atamalarının yapılması ve kamudaki engelli kotasının artırılarak yaşama geçirilmesidir. Bunun sağlanması engellilerin istihdam ve yoksulluk sorununu kısmen hafifletecektir.
Bizler buradan Hükümet yetkililerine sesleniyoruz;
Engelli Hakları Sözleşmesi kapsamında devletin “engellileri kamuda istihdam etme” taahhüdünü,
Ulusal İstihdam Stratejisi (2014-2023) Belgesinin eylem kararlarında engellilerin özel politika gerektiren gruplar arasında sayıldığını, işgücüne ve istihdama katılımlarının önündeki engellerin kaldırılmasının amaçlandığını hatırlatıyoruz.
TÜİK verilerine göre kamuda toplam engelli kontenjan açığı 8000’e yakındır. Bu sayı her geçen gün artmaktadır.
Engelli kotasının üzerinde kamuda alım yapılmasına engel bir mevzuatın olmadığını,
Kamudaki yüzde 3’lük engelli kotasının artık ihtiyacı karşılamadığını ve istihdam edilemediklerinden birçok engelli bireyin muhtaç durumda hayatını idame ettirmek zorunda kaldığını bir kez daha tekrarlıyoruz.
Etkileri devam etmekte olan Covid 19 salgını boyunca on binlerce engelli bireyin işini kaybettiği SGK ve İŞKUR verilerine yansımıştır.
Bu süreçte özel sektörde iş bulması güç olan, daha fazla yoksullaşma riski altında bulunan ve hakları anayasa ile koruma altına alınmış engellilerin istihdamı sosyal hukuk devletinin temel bir gereği olacaktır.
Yapılacak olan atamalarda eğitim durumları göz önüne alınarak nitelikli kadrolar açılmasını ve adaletli kadro dağılımı yapılmasını buradan hatırlatıyoruz.
İstihdam kotasının %6’ya çıkarılmasını ve ilave 10 bin atamanın ivedilikle yapılmasını atama bekleyen engelli kardeşlerimiz adına talep ediyoruz.
Değerli Arkadaşlar;
2022 yılı asgari ücret görüşmeleri 1 Aralık itibariyle başladı. Bu görüşmelerin, asgari ücretliyi enflasyona, faize ve vergilere ezdirmeyecek bir rakamla sonuçlanmasını temenni ediyorum. Bununla birlikte öncesinde bazı eleştiri, değerlendirme ve tekliflerimizi kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.
İşçi ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre insanca yaşamasını mümkün kılacak olan asgari ücret, insanın yaşaması ve varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan asgari gelirdir.
2021 yılı brüt asgari ücreti 3 bin 577 lira 50 kuruş. Bunun içerisinden %14 SGK Primi olan 500 lira 85 kuruş, %1 İşsizlik Sigortası Primi olan 35 lira 78 kuruş, %15 Gelir Vergisi olan 187 lira 82 kuruş ve %0,75 Damga Vergisi olan 27 lira 15 kuruş çıkarıldığında Asgari Geçim İndirimi dâhil bir işçinin kazandığı ücret sadece ama sadece 2 bin 825 lira 90 kuruş oluyor.[1] Düşünebiliyor musunuz? Açlık sınırının 3 bin 192 lira, yoksulluk sınırın ise 10 bin 296 lira[2] olduğu bir zamanda işçimize diyoruz ki al bu 2 bin 825 lirayı geçin. Tabi geçinebilirse.
Bunun bir de işverene maliyeti var. Bugün bir asgari ücretlinin işverene maliyeti 4 bin 203 lira 56 kuruş. Aradaki bin 377 lira 66 kuruş, 6 ayrı vergi ve kesintiyle vatandaşın cebinden alınmaktadır.
Peki bununla kalıyor mu?
Ne yazık ki kalmıyor!
Gelin bir hesap yapalım ve bir aylık asgari ücretin nerelere gittiğini hep birlikte görelim;
Asgari ücretli eline geçen parayla;
Elektrik faturalarında Enerji Fonu, daha düne kadar TRT Payı, KDV ve Elektrik Tüketim Bedeli,
Su faturalarında Katı Atık Bedeli, Çevre Temizlik Vergisi, KDV ve Bakım Bedeli,
Doğalgaz faturalarında KDV,
Telefon faturalarında KDV ve ÖİV olmak üzere 11 farklı vergi ödemektedir.
Bunun yanında beyaz eşyadan mobilyaya, ekmekten sıvı yağa, çaya simite kadar her alışverişinde KDV, ÖTV, TRT Payı gibi onlarca vergi ödemektedir.
Peki vatandaş, bu asgari ücretle başka nelere katlanmaktadır?
Bakınız Türkiye 2021 yılında toplamda 179 milyar 500 milyon lira faiz ödemesi yapacak. Bu rakam nüfusa[1] bölündüğünde kişi başı yıllık 2 bin 153 lira, aylık 179 lira 38 kuruş faiz ödemesi yapmaktadır. Bir asgari ücretlinin gelirinin %6’sı.
Yine bankaların faiz gelirleri Ekim ayı itibariyle 491 milyar 580 milyon liraya ulaşmış durumda. Bu rakam nüfusa bölündüğünde kişi başı yıllık 5 bin 895 lira, aylık 491 lira 27 kuruş yapmaktadır. Bir asgari ücretlinin gelirinin %17’si.
2020 yılından fert başına eşdeğer hane halkı harcaması aylık 2 bin 919 lira[2] olarak tespit edildi. Ortalama %10 olarak hesaplarsak aylık 291 lira 90 kuruş KDV ödemesi yapmaktadır. Asgari ücretin %10’u. Yine 2021 bütçesinde 213 milyar 700 milyon lira ÖTV geliri beklenmektedir. Kişi başı aylık 213 lira 56 kuruş ÖTV ödemesi demektir ki, bu da asgari ücretin %8’i.
Rakamlar ortada. Bir asgari ücretli; kazancının %23’ünü faize, %51’ini maaştan kesintilere ve vergilere vermektedir.
Yani, vatandaşın 3 bin 111 lirası cebinden alınmaktadır. Yani, vatandaş bir ayın sadece 7 gününü kendine çalışırken, 6 gününü faiz lobilerine, 13 gününü ise devlete çalışmaktadır. Yani, vatandaşın bir cebinde faizcilerin, diğer cebinde ise
[1] TÜİK, 2021 yılı nüfusu: 83 milyon 384 bin 680 kişi
[2] https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/hane-halki-tuketim-harcamalari-yuzde-10-8-artti-41752849
[1] https://www.csgb.gov.tr/asgari-ucret/asgari-ucret-2021
[2] https://www.turkis.org.tr/kasim-2021-aclik-ve-yoksulluk-siniri
devletin eli vardır. Hasılı kelâm, asgari ücretlinin gelirinin 4’te 3’üne adeta el konulmaktadır.
Bu emek sömürüsünü kabul etmek, buna rıza göstermek mümkün değildir!
Değerli Arkadaşlar;
Geldiğimiz noktada insanlarımızın birinci gündemi “geçim derdi” olmuştur.
Bir taraftan asgari ücretlinin geliri doğrudan ve dolaylı eriyip giderken, diğer taraftan da mevcut ekonomik koşullar ve enflasyon nedeniyle de alım gücü ciddi oranda düşmekte, asgari ücret daha da erimektedir.
Bakınız, bugünkü kurla asgari ücret 211 dolara tekabül ediyor. 1 ay önce bu rakam 296 dolardı. Sadece 1 ayda vatandaşın 85 doları uçup gitti. Yine bu yılın başına baktığımızda 383 dolar etmekteydi ki, bu da geçtiğimiz 11 ayda vatandaşın cebinden 172 doların alındığını göstermektedir. Bu, vatandaşın cebindeki paranın neredeyse yarısının buharlaştığını, yani aslında paramızın pul olma yolunda dört nala gittiğini göstermesi açısından önemlidir.
Asgari ücretinyıllar içerisindeki değerine baktığımızda da 10 yıl önce 659 lira olan net asgari ücret tam 376 dolar yapıyordu. Dikkatinizi bir şeye çekmek istiyorum 1 dolar 1 lira 75 kuruş. Şu anki rakam 2004’te karşımıza çıkıyor ki, bu AK Parti’nin ekonomiyi günden güne ileriye değil, geriye götürdüğünü gösteriyor.
Bakınız; Sn. Cumhurbaşkanı’nın bir çay-simit hesabı vardı, hatırlarsınız. Ne diyordu Sn. Erdoğan “Bu zalim yönetim, bu aziz millete 1 bardak çayla 1 simidi bile layık görmüyor.” diyordu.[1]
Buyurun, bu hesabı bugün yeniden yapalım.
5 kişilik bir ailenin 3 öğün sadece 1 simit maliyeti günde 52,5 liradan ayda bin 575 lira. Yine 3 öğün sadece 1 bardak çay maliyeti günde 30 liradan ayda 900 lira. Toplamda ayda 2 bin 475 lira. Asgari ücretse 2 bin 825 lira.
Evin kirasını kim ödeyecek?
Çoluk-çocuğun okul parasını kim ödeyecek?
Neredeyse 30 yıl sonra buradan tekrar soruyoruz: “Bu zalim yönetim, bu aziz millete 1 bardak çayla 1 simidi bile layık görmüyor, bunların peşinden hâlâ nasıl gidiyorsunuz?“
Biz, Saadet Partisi olarak asgari ücretin bir minimum ücret veya bir pazarlık aracı olarak değerlendirilmesini doğru bulmuyoruz. Asgari ücret insan onuruna yaraşır, gelir dağılımında ve vergilendirmede adaletli bir şekilde, ASGARİ DEĞİL, İNSANİ BİR ÜCRET olarak belirlenmelidir.
Anayasanın 55’inci maddesinde “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.”denilmekteveücret tespiti için de “Asgarî ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur.”[1] denilmektedir. 2022 için tespitin Anayasanın bu hükmü gereğince adil, geçinilebilir ve vatandaşın enflasyona ezdirilmeyecek şekilde yapılması gerekmektedir.
Bu bağlamda;
- Asgari ücretten alınan vergi ve yapılan kesintilerin yeniden düzenlenmesiyle net ücrette doğal bir artış sağlanabilecektir. Damga vergisi kaldırılmalı, gelir vergisi alınmamalı, asgari ücretin üzerinde kalan rakam içinse %10 gelir vergisi uygulanmalıdır. Bu düzenleme, mevcut haliyle net asgari ücrete 483 liralık bir katkı sağlayacaktır.
- Asgari ücret gelir vergisi ilk dilim matrahı 40 bin liraya yükseltilmek suretiyle kazanca oranla daha âdil bir vergilendirme sağlanabilecektir.
- İşverenlere sağlanan SGK prim desteğinin bir benzeri işçilere de sağlanmalı ve işçilerin sosyal güvenlik haklarında bir kayıp oluşmayacak şekilde SGK İşçi Prim payı 4 puan düşürülerek bütçeden karşılanmalıdır. (HAK-İŞ) Bu da yine net asgari ücrete 143 liralık bir katkı sağlayacaktır.
- Bununla birlikte işverenin yükü hafifletilmeli, SGK İşveren Prim Payı 5,5 puan düşürülerek işçi payına eşitlenmelidir. Bu düzenleme, işverene 197 lira katkı sağlayacaktır.
- Asgari ücret tespitinde enflasyon, yeniden değerleme oranı ve milli gelir artışı karşılaştırılmalı, en az yüksek olan kadar zam yapılmalıdır.
Tüm bu düzenlemeler net asgari ücreti %22’lik bir artışla 3 bin 451 liraya çıkardığı gibi, işverenin yükünü de 4 bin liraya düşürecektir. Kamuya maliyeti ise sadece 24 milyar 809 milyon lira olacaktır.[1] Her sene borç faizine ödenen rakam göz önünde bulundurulduğunda oldukça küçüktür. Haftaya görüşeceğimiz 2022 Bütçesinin ise sadece %1,4’ü kadardır.
Asgari ücret, en az 2021 yılı Yeniden Değerleme Oranı olarak ilân edilen %36,2[2] oranında artırılmalıdır.
Sn. Cumhurbaşkanı, “Çalışanlarımızı enflasyona ezdirmemek için gereken çabayı gösteriyoruz. Asgari ücreti de benzer şekilde tespit ederek dar gelirlilerin üzerindeki yükü de hafifleteceğiz.” demişti.[3]
Tüm bu şartları değerlendirdiğimizde, dar gelirliyi enflasyona ezdirmemek için asgari ücretin en az net 4 bin 700 lira olması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Bu rakam mevcut asgari ücrete %66 oranında bir zam anlamına gelmektedir. Enflasyonun %50’leri aştığını göz önünde bulundurduğumuzda, bu teklifin %16’lık bir refah payını da ihtiva ettiğini belirtmek isteriz.
Değerli Arkadaşlar;
Onlarca rakamdan, dolar kurundan, enflasyondan bahsettik. Rakamlar bize ortada ciddi bir ekonomik çöküşün adeta resmini çizerken, iktidarın sihirli kurumu TÜİK’e göre ülkemiz 2021’in 3’üncü çeyreğinde %7,4 büyümüş. Evet, hayret ediyorum. Zira TL küçülürken, alım gücü küçülürken, vatandaşın geliri küçülürken, porsiyonlar küçülürken ülke nasıl büyüyor merak içerisindeyiz.
Diyelim ki kabul ettik, ülke büyüyor. Peki, başka neler mi büyüyor? Söyleyelim;
Dış borcumuz doların 8 lira olduğu 26 Mart’tan bugüne 2 trilyon 393 milyar lira büyüdü.
Vatandaşın emeğini, alın terini sömüren bankalar %60 büyüdü.
Faize ödenen para 2018’den 2022’ye %325 büyüdü.
Bütçe açığı %382 büyüdü.
Peki, insanımızın geliri büyüyor mu?
Milletin alım gücü büyüyor mu? MAALESEF HAYIR!
Ülkenin büyüdüğünü iddia eden TÜİK’e göre en zengin kesimin milli gelirden aldığı pay %50’ye yaklaşırken, dar gelirlinin aldığı paysa %6’ya düştü. Zengin-yoksul arasındaki fark 15 kata çıktı.
Biz susuyoruz, rakamlar her şeyi anlatıyor!
Gelinen nokta; AK Parti’nin iktidara geldiğinden beri uyguladığı borca dayalı faizci kapitalist ekonomi politikalarının bir sonucudur.
Çözümü, göz göre göre sorun üreten bu sistemde aramak beyhudedir.
Değerli Arkadaşlar;
Ülkemizde ciddi bir ahlâki dezenformasyon ve toplumsal bozulma yaşanmaktadır. Eskiden gazetelerin 3. sayfalarında karşılaştığımız ve çoğu zaman münferit olan olaylar bugün adeta birer magazin haberi olarak sabah-akşam televizyonlarda teşhir edilmekte ve sıradanlaştırılmaktadır.
Hemen hemen birçok kanalda mevcut diziler aile içi ahlâksız ilişkileri, çocukların cinsel figür olarak kullanılmasını, kadın bedeni üzerinden yapılan sömürüye “alın teri” vurgusunu, şiddet, cinayet, yasadışı suç teşvikini paylaşmaktadır.
Toplumun ahlâk ve inanç değerlerini tahrif etmek, nesli ifsad etmek adına yürütüldüğünü düşündüğümüz bir diğer sorun gündüz kuşağı programlarıdır.
Bakınız, Atv, Fox TV, Show TV, Kanal D gibi kanallarda yayınlanan programlarda toplumun sinir uçlarına dokunan, ahlâki dezenformasyonu meşrulaştıran ve normalleştiren konular kasıtlı olarak ele alınmakta, katılımcılar ve konuklar tarafından benimsenmektedir. Aldatmalar, aile içi ilişkiler, cinsel sapkınlıklar programların ana gündemi haline getirilmekle toplumun da benimsenmesi amaçlanmaktadır. Özellikle çocukların en fazla ekran başında olduğu öğle-ikindi arası saatlerinde yayınlanan bu programların, doğrudan genç nüfusu hedef aldığı aşikârdır. Örneklerin çoğaltılabileceği bu kültürel ve ahlâki dezenformasyona karşı en önemli görev her zaman olduğu gibi devlete ve ilgili kurumlara düşmektedir. Toplumun temel taşı olan aileyi çökerten, geleceğimiz olan gençlerin zihinlerini bulandıran bu kanallara maalesef hiçbir şekilde müdahale edilmemektedir. RTÜK, muhalefetin sesini kısmaya ayırdığı vakti, toplumu çökerten bu yayınlara ve kanallara ayırmalıdır. Denetim mekanizması ciddi bir şekilde çalıştırılmalı, toplumun ruh ve akıl sağlığını tehdit edici, ahlâki ve manevi tahribata yol açıcı yayınlara müsaade edilmemelidir.
[1] https://www.sbb.gov.tr/istihdam
[2] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/11/20211127-6.htm
[3] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-59226807
[1] https://www5.tbmm.gov.tr//develop/owa/tc_anayasasi.maddeler?p3=55
[1] https://www.youtube.com/watch?v=3arXDBGERnE