Zafer Partisi olarak 2022 yılını bu sebepten Tarım Seferberliği Yılı ilan ediyoruz ve bu çağrımıza bütün toplumsal kesitlerin kulak vermesini, diğer siyasi partilerin de bu seferberliğe omuz vermesini diliyoruz. Amacımız Türk çiftçisinin hem güncel sorunlarına sahip çıkmak hem de tarımın geleceğini inşa etmektir. 10 Ocak 2022 tarihinde Parti genel merkezimizde Genel Başkanımızın önderliğinde iklim değişikliği/ kuraklık/ çölleşme riski karşısında reel ekonominin mihveri tarım orman ve çevrenin geleceği konulu “TARIM, ORMAN VE ÇEVRE ÇALIŞTAYI”nı gerçekleştirdik.
Üç ayrı oturum halinde gerçekleştirdiğimiz Çalıştayda, İklim Değişikliği Riski Karşısında Kıt Su ve Toprak Kaynaklarının Yönetimi, Bitkisel Üretimin Geleceği ve Gıda Güvencesi ile Hayvancılık ve Gıda Güvencesi konularını ele aldık. Çalıştayda üç ayrı konuda hazırlanan tebliğleri konusunda 15 kişilik uzman, akademisyen ve çiftçi temsilcilerinden oluşan heyetle ele aldık ve önemli çıktılar elde ettik.
Kovid salgını sırasında bir kez daha anlaşılmıştır ki, önümüzdeki yıllarda insanların gıdaya erişimi, Türkiye’nin ve Dünyanın en çok tartışacağı konuların başında gelecektir. Gelecek 30 yıl içerisinde küresel ısınma neticesinde büyük göçlerin olacağı, su kaynaklarının azalacağı, kuraklık ve sellerin artacağı, nehirlerin kuruyacağı ve insanların gıdaya erişimde sıkıntı yaşayacağı ve bundan dolayı Afrika ve Asya’dan milyonlarca insanın göç edebileceği öngörülmektedir. Bu göçlerden etkilenecek ülkelerin başında ise Türkiye gelmektedir.
Bundan böyle Dünya gündeminin başlıca konusu küresel ısınma ve yaratacağı siyasi, ekonomik ve insani etkileri olacaktır. Artık göç siyasetin merkezine oturmuştur. Biz Zafer Partisi olarak küresel ısınma ve bağlantılı olarak gıda güvencesini ve göçleri parti programın merkezine koyan tek partiyiz. Bu bağlamda geleceğin ve bugünün dünyasını anlayan ve doğru cevapları ve politikaları geliştiren tek partiyiz. Önümüzdeki süreçte bu konuları ele almayan, tarımı önemsemeyen partiler ya tarihin çöplüğüne gidecek ya da Zafer Partisi’nin ayak izlerini takip etmek zorunda kalacaktır. Artık ülkelerin tarım bakanlıkları savunma bakanlıkları kadar önemli hale gelmiştir.
Türkiye’nin yoksulluk gibi, yolsuzluk gibi, hayat pahalılığı gibi markalaşan birçok sorunu bulunmaktadır. Markalaşan ve kronik hale gelen bir başka sorunu ise tarımdır.
Tarım, iklim değişikliğinden etkilenen sektörlerin başında gelmektedir. Bu düşünceden hareketle toprak ve su varlığımızın korunması, biyoçeşitlilik, tarımsal girdilerin pahalılığı, ülkemizin tarımsal Ar-Ge kapasitesi, tarımsal yayım ve çiftçinin üretimde tutulması konuları başta olmak üzere Türk tarımının hayatî meseleleri Çalıştay’da etraflıca değerlendirildi.
Su ve toprak kaynaklarını muhafaza etmek ve geliştirmek yanında kıt su kaynakları yönetimini hayata geçirmek, gerek küresel ısınma ve iklim değişikliğine maruz bütün dünyada gerekse ülkemizde en stratejik yönetim sorunudur. Suyun yadsınamaz olan önemi, talebinin sürekli oluşu, yerine hiçbir şeyin ikame edilemeyişi ve birçok sektörün temel üretim girdisi oluşu nedeniyle su kaynakları yönetimine stratejik önem atfediyoruz. Bugün ülkemizde su politikaları çeşitli kurumlarca ayrı ayrı üretilmekte ve mükerrer uygulamalar nedeniyle kaynak israfına neden olunmaktadır. Su kaynaklarının korunması ile ilgili toplumsal farkındalık yeterli değildir ve kurumlar arası koordinasyon zayıftır.
Otuz kadar kanun ve ikincil düzenlemeden oluşan su mevzuatı, çok parçalı ve havza yönetimi için yetersizdir. Tarımsal havzalar ile su havzalarını örtüştüren ulusal planlara ihtiyaç vardır. Her şeyden önemlisi de ülkemizin bir su kanunu bulunmamaktadır.
Su konusuna sadece ülkemizin ihtiyaçları açısından değil, aynı zamanda komşularımız ile kurulacak iyi ilişkilerin ve barışın sağlanmasında stratejik bir yaklaşım gerektiği açıktır. Su politikamızın temelini bu yaklaşım oluşturmaktadır.
Günümüzde gelirinden memnun çiftçilerin sayısı her yıl azalarak %19’lara kadar gerilemiştir. Çiftçilerin %96’sı girdi fiyatlarının yüksekliğini en önemli sorun olarak görmektedirler. Örneğin buğday tarımında, çiftçi 1 dekar arazi için 109 TL mazot parası ödemektedir. Bunun 65 TL’si vergidir. Buğdaya 2022 yılında verilecek mazot ve gübre desteği ise 32,00 TL’dir. Sizce bu durumda kim, kimi destekliyor? Hükümet mi çiftçiyi? Çiftçi mi hükümeti?
Benzer durum hayvancılık için de geçerlidir. Sıklıkla dile getirdiğimiz gibi et ve süt üreticisi ürününü maliyetlerin altında satmaktadır. Müdahale kuruluşu olma niteliğinden uzaklaşan Et ve Süt Kurumunun açıkladığı karkas fiyatı bile hem piyasanın hem de maliyetlerin altındadır. Bugün besici 1kg eti 58-59 Liraya mal etmektedir, Et ve Süt kurumu ise 42 lira karkas olan alım fiyatını daha yeni 50 liraya çıkarmıştır. Bu politika çiftçi açısından kabul edilebilir değildir.
Süt üreticisi, Ulusal Süt Konseyinin hangi kriterler ile süt fiyatı açıkladığını merak etmektedir. Sıklıkla toplanmak yerine sürdürülebilir bir üretim için süt fiyatını 1,3 kg yem fiyatına bağlaması daha doğru olacaktır.
Üretici zarar ederken, tüketici de hayvansal gıdalara yetersiz alım gücü nedeniyle erişememekte ve hızla karbonhidratla beslenen bir topluma dönüşmektedir. Türkiye’nin kişi başına günlük beyaz ve kırmız et tüketimi ortalama 89 gramdır. Bu tüketim rakamının düşük olmasının yanında çok sayıda insanımızın sadece Kurban bayramlarında et yiyebildiği de bir başka gerçeğimizdir. Et tüketimi ABD 298 gram, AB ise 212 gramdır. Bu rakamlar da göstermektedir ki, Türk toplumu yeterli hayvansal protein tüketememektedir. Sağlıklı nesiler için son derece hayatî olan bu konu da Çalıştayda ayrıntılı olarak ele alındı.
Biliyoruz ki, tarım ve çevreye yeterli önemi vermez ve kalıcı politikalar oluşturmaz isek toplum olarak önce kıtlık sonra da açlık ile karşı karşıya kalabiliriz. Aklımızdan çıkarmamalıyız ki açlık, yalnızca bireylerin hayatını ve ümitlerini azaltmakla kalmaz, aynı zamanda ulusların barışını ve refah düzeyini bozar.
Zafer Partisi olarak ‘Tarım seferberliği Yılı’ olarak ilan ettiğimiz 2022 yılında bir taraftan Tarım ve Orman Bakanlığın icraatlarını yakından takip ederken, diğer taraftan sahada çiftçiler ile beraber olacağız.
Özetle TARIM SEFERBERLİĞİ YILI için şimdilik önerilerimiz şunlardır:
- Partimizin hazırladığı Kıt Su Kaynakları Yönetim Strateji ve Eylem Planımız acilen hayata geçirilmelidir.
- Su Kanunu ivedilikle çıkarılmalıdır.
- İklim Değişikliğine dönük kuraklık Yönetim Planımız uygulanmalıdır.
- Tarımsal destekler ürün planlamasına dönük olmalı ve erken açıklanmalıdır. Hayvancılık destekleri ise ülkesel değil bölgesel bazda belirlenmelidir.
- Mera ıslah edilmeli, yem bitkileri ziraatı geliştirilmeli hayvancılığın kaba yem açığı giderilmelidir.
- Tarım Seferberliği Yılında tarımsal ürünlerimizin heba olmaması ve katma değer yaratan bir ekonominin canlanması için işleme, değerlendirme ve pazarlamaya ağırlık verilmeli sürdürülebilir kalkınma planı çerçevesinde Devlet Planlama Teşkilatı yeniden kurularak havza bazında ürün destekleme sistemi hayata geçirilmelidir.
- Zafer Partisi’nin TARIM SAFERBERLİĞİ YILI için önerdiği önemli bir plan da Üç Aşamalı Plan’dır. İvedilikle Tarımın Organizasyonu, Sanayinin Organizasyonu ve Tarım ile Sanayinin birlikte Pazarın Organizasyonu aşamaları tamamlanarak Tarım Sanayi Entegrasyonu kurulmalı ve destekler katma değer yaratıcı fonksiyon ifa etmelidir.