CHP Sözcüsü Deniz Yücel, sabah saatlerinde yapılan PM ve MYK’nin gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Yücel’in gündeminde Nasuh Mahruki’nin tutuklanması, teğmenlere yönelik soruşturma, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yargılanması, belediyelerle ilgili incelemeler ve “Yeni Doğan Çetesi” ile Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu vardı. Yüce, ” AKP’li belediyeler de denetimler konusunda bizim kadar cesur mu, ondan pek emin değiliz. Hodri meydan diyoruz. Bütün belediyeler soruşturulsun” dedi.
CHP MYK, saat 16.15 itibarıyla CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında toplandı. Yaklaşık bir buçuk saat süren toplantının ardından Parti Sözcüsü Deniz Yücel, sabah saatlerinde yapılan PM ve MYK’nin gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Yücel’in gündeminde Nasuh Mahruki‘nin tutuklanması, teğmenlere yönelik soruşturma, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yargılanması, belediyelerle ilgili incelemeler ve “Yeni Doğan Çetesi” ile Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu vardı.
Yücel’in açıklamaları şöyle:
MAHRUKİ’NİN TUTUKLANMASI
“Bu ülkede her geçen gün özgürlükler daraltılıyor, hukuksuzluklar artıyor, ülkede adalete güven her geçen gün hızla düşüyor. Ama böyle bir ortamda AKP iktidarı bildiğinden şaşmıyor. Daha iki gün önce, 1999 depreminde birçok vatandaşımızın hayatının kurtarılmasında büyük payı ve rolü olan AKUT’un kurucusu Nasuh Mahruki, ‘YSK’nın güvenilmezliği’ konusunda yaptığı sosyal medya paylaşımı nedeniyle ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçundan dolayı tutuklandı. Şimdi ise basının güçlü kalemlerinden ikisi; Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında da yine, ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçundan soruşturma başlatıldı. Fatih Altaylı da tıpkı Nasuh Mahruki gibi YSK’nın güvenilmezliği konusunda bir yazı yazdı ve Türkiye’nin en dokunulmaz, en eleştirilmez ve en denetimsiz kurumu olan YSK’ye ‘laf söyleyen yanar’ anlayışıyla kendisine de bir soruşturma başlatıldı. Fatih Altaylı bir gazeteci olarak mesleğinin en doğal gereği olan bir yorumda bulunmuştu. Tıpkı İsmail Saymaz’ın, Erdoğan ve Bahçeli görüşmesinin içeriğine ilişkin iddiaları gibi.
“GERİ ÇEKİLEN ETKİ AJANLIĞI DÜZENLEMESİNİ FİİLİ OLARAK UYGULUYORSUNUZ”
Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, bugün Fatih Altaylı’yı da İsmail Saymaz’ı da Nasuh Mahruki’nin ailesini de aradı ve dayanışma duygularını paylaştı. Gazeteci kaynağını açıklamadan edindiği bilgileri yazar, doğru değilse taraflar yalanlar. Bu kadar. Ancak yaptığı haber dolayısıyla gazetecileri susturmak için hakkında soruşturma başlatmak, hatta tutuklamak artık ülkemizin acı bir gerçeği haline geldi. Bu soruşturmalar basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına yapılmış birer saldırıdır. Sinan Ateş’in ablasına yapılan saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt’u tutuklamayıp ev hapsi veriyorsunuz, ev hapsindeyken iki kişiyi öldürüyor; sosyal medya paylaşımı yapanı tutukluyorsunuz. Altın kaçakçılığı yaptığı iddia edilen milletvekillerine soruşturma dahi açmıyorsunuz; köşe yazısına, habere soruşturma açıyorsunuz. Israrlı muhalefetimizle geri çekilen etki ajanlığı düzenlemesini, fiili olarak mevcut yasalar üzerinden uyguluyorsunuz. Siyasi hedeflere ulaşmada hukuku bir araç haline getiriyorsunuz. Dayatmaya çalıştığınız bu otoriter rejimde, hukuku katledip toplumsal düzeni ve huzuru yok ediyorsunuz.
“AKP, KILIÇDAROĞLU’NUN DAVASINA MÜDAHALE ETMİŞİR”
Bakın, bu ülkede Adalet Bakanlığı koltuğundan mahkemelere talimat veriliyor. Yargılaması bugün yapılacak olan bir davayla ilgili Adalet Bakanı Yılmaz Tunç kendi kişisel fikirlerini, mahkemeyi yönlendirecek ve hakimler üzerinde baskı kuracak şekilde kameralar önünde açıklamakta hiçbir sakınca görmüyor. Önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu hakkında açılan hapis cezası ve siyasi yasak istemi bulunan dava hakkında, Yılmaz Tunç bir hâkim gibi hüküm cümleleri kurabiliyor. Yetmiyor, siyaset uzmanıymış gibi bu ülkede yüzde 48 oy almış Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili ahkam kesebiliyor. Bugün, bu yargılama aslında yapılmayabilirdi. Yılmaz Tunç yargılamayı zaten yaptı ve bitirdi. Sadece işlerine geldiğinde, ‘Yargıya müdahale etmeyin. Yürüyen bir davaya müdahale etmeyin’ diye çığırtkanlık yapan AKP, Adalet Bakanı ve HSK başkanı seviyesinde, en üst seviyeden Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun davasına, dolayısıyla yargılamasına müdahale etmişir.
“CUMHURİYET’İN KURUCULARINA ‘AYYAŞ’ DİYENLERDEN SEVİYE ÖĞRENECEK DEĞİLİZ”
Sayın Tunç, Adalet Bakanı olarak unuttuysanız hatırlatalım: Birincisi, neyin hakaret suçunu oluşturup neyin oluşturmadığına mahkemeler karar verebilir. İkincisi, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, altı dönem milletvekilliği yapmış, CHP’ye 13 sene genel başkanlık yapmış bir siyasetçi ve muhalefetin bir temsilcisi olarak sonuna kadar eleştiri hakkına sahiptir. Üçüncüsü, bu ülkede hakaret ve siyaset ikilisi yan yana gelecek olursa bunun adresi de AKP Genel Merkezi’dir. Herkese terörist damgası vuran, ‘çürük, sürtük, gafil, namert, sefil, kifayetsiz’ sözcüklerini sıkça kullanan, kendisi gibi düşünmeyeni vatan haini ilan eden, Cumhuriyet’in kurucularına ‘ayyaş’ diyen, azınlık olmayı ayıp sayan bir kadrodan seviye ve üslup öğrenecek değiliz. Ve dördüncüsü, bunun bir sindirme çabası olduğunu biliyoruz ve bunun farkındayız. Ancak ne Sayın Kılıçdaroğlu ne de CHP’liler bir adım dahi geri atmayacaktır. Bugün Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, genel başkan yardımcılarımız, milletvekillerimiz ve binlerce partilimiz Sayın Kılıçdaroğlu’nu yalnız bırakmadı.
“İSTANBUL’DA YENİLMEYE DOYMADINIZ”
Bakın, bu ülke Hukukun Üstünlüğü ve Yolsuzluk Endeksi’nde 142 ülke arasında 117’nci olmuş, Adalet Bakanı çıkmış, muhalefeti kastederek ‘Türkiye’yi hukuka güven endeksinde en alt sıralarda göstermeye çalışıyorlar’ demiş. İnsanın biraz olsun yüzü kızarır. Hiç mi akıl, hiç mi izan yok sizde? Siz kafanızı deve kuşu misali kuma gömüyorsunuz diye, ülkede yaşanan hukuksuzluklar, adaletsizlikleri kimse görmüyor mu zannediyorsunuz? Ülkede hukuk ve adalet namına hiçbir şey bırakmadınız. Yargıyı siyasallaştırıp baskı altına aldınız. AKP’yi eleştiren, muhalif olan kim varsa ‘A’ dese içeri atıyorsunuz. Şimdi bu ülkede hukuka kim güvenir? Yargıyı siyasallaştırarak bu ülkedeki yargı sistemini yerle bir ettiniz. Adaletin tecelli etmesi için tek pusulası kanunlar olan onurlu yargı mensuplarını, sürgünle baskı altına almaya çalışırken atama, görevlendirme kriterini, ‘benden olan, benden olmayan’ diye değiştirdiniz. İstanbul’u kaybetmeyi bir türlü hazmedemediniz. ‘Olmadı, sil baştan’ dediniz ama yine kazanamadınız, İstanbul’da yenilmeye doymadınız. Sonra İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanımıza ahmak davasını açtırdınız. Hukuk ve siyaset tarihimize bir utanç vesikası olarak giren bu iddianameyi düzenleyen savcıyı, başsavcı yaparak ödüllendirdiniz. Yargılama aşamasında talimatlara boyun eğmeyen hâkimi Samsun’a sürdünüz. Yerine Sayın İmamoğlu’na istediğiniz cezayı verecek bir hâkimi atadınız.
“ESENYURT’TA BAŞLATTIĞIMIZ DEMOKRASİ NÖBETİMİZ DEVAM EDİYOR”
İstanbul’un en büyük ilçesi Esenyurt’u da kaybetmeyi hazmedemediniz. Düşündünüz, taşındınız, ‘Nerede bizim kullanışlı aparatımız’ dediniz ve Akın Gürlek’i sırf bu siyasi operasyonu yapması için Ankara’dan getirdiniz. Bakın, bugün Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer’in tutuklanmasının 24’üncü günü. Hafta başında yaptığımız MYK toplantımızda aldığımız kararla Esenyurt’ta başlattığımız demokrasi nöbetimiz devam ediyor. Şunu kimse unutmamalı: Halkın oylarıyla seçilmiş olan bir belediye başkanını asılsız iddialar ve uyduruk delillerle tutuklamak, sadece Sayın Ahmet Özer’e yönelen bir hukuksuzluk değildir. Bu aynı zamanda demokrasiye, hukuk devletine, seçme ve seçilme özgürlüğüne de yapılmış bir darbedir. Yedi ay önce Esenyurt’ta yaşayan her iki vatandaştan biri, oyunu Sayın Ahmet Özer’e verdi ve Esenyurt’u ona teslim etti. AKP, Esenyurtluların iradesini bir kalemde silerek sandıkta kazanamadığını, seçimle alamadığını siyasi bir operasyonla alma derdine düştü. Haklarında herhangi bir soruşturma olmayan belediye meclis üyelerimiz hakkında, onları hiçbir yasal dayanağı olmayacak şekilde, hatta haklarında iddia dahi olmaksızın 15 gün boyunca belediyeye almadılar. Ancak itirazlarımız ve direnişimiz sonucunda belediye meclis üyelerimiz Esenyurt Belediyesi’ne girebildiler. Hiç kimse bu demokrasi darbesine boyun eğmemizi beklemesin.
“KAYYUM UYGULAMALARININ KALDIRILMASI İÇİN HAZIRLADIĞIMIZ KANUN TEKLİFİMİZİ SUNDUK”
Dün Meclis’te grubu bulunan ve bulunmayan 10 siyasi partinin destek verdiği, hukuka ve adalete aykırı kayyum uygulamalarının kaldırılması için hazırladığımız kanun teklifimiz, Meclis Başkanlığı’na sunuldu. 21’inci yüzyılda seçilmişler dururken kayyum uygulamasıyla halkın iradesinin gasp edilmesi bir demokrasi ayıbıdır. Asla ve asla kabul edilemez. Kanun teklifimize destek veren siyasi partilerin tümüne teşekkür ediyoruz.
“PROTESTOYA TAHAMMÜLÜ OLMAYANLARIN MİLLETİN MECLİSİ’NDE YERİ YOKTUR”
Esenyurt’taki hukuksuzluğun önemli bir parçası da İçişleri Bakanı’nın bizzat kendisidir. Devletin polisini belediyenin önüne yığarak belediye meclis üyelerini, milletin vekillerini bir kamu binası olan Esenyurt Belediyesi’ne sokmayan bu adam, iki gün önce Bakanlığı’nın bütçesini anlatmak üzere milletin Meclisi’ne geldiğinde, halk tarafından seçilmiş milletvekillerinin eleştirilerine ve protestosuna tahammül edemedi. Hukuksuz bir şekilde, devletin polisini kullanarak milletin vekilini, seçilmiş belediye meclis üyelerini milletin belediyesine sokmayan, devletin polisiyle milletvekillerimizi, belediye meclis üyelerimizi ve vatandaşımızı karşı karşıya getiren bu adamı milletimize şikâyet ediyoruz. Dakikalarca sürecek bir protestoya bile tahammülü olmayanların milletin Meclisi’nde yeri yoktur. Biz hiçbir zaman Meclis’te şiddetten yana olmadık. Ancak büyük bir dezenformasyon çabası içindeler. Daha ilk dakikalarda TBMM Başkanı’nın Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’i araması, görüntüleri dahi izlemediğini açıkça ortaya koyuyor. Biz böyle bir karede bulunmaktan dolayı mutlu değiliz. Ancak bunun sorumlusu da biz değiliz. Milletimiz bu görüntüleri görmek istemiyor. Milletimiz Meclis’i çalışırken, toplumun ve halkın sorunlarına çözüm ve çare üreten yasalar yaparken görmek istiyor. Keşke bizim milletvekillerimizin, o İçişleri Bakanı’nın Esenyurt’ta verdiği kanunsuz emre karşı gösterdiği sabrı, o da milletvekillerimizin protestosuna karşı gösterebilseydi.
“BU ÜLKE MİLLETVEKİLİNE KAFA ATMAYA ÇALIŞAN, GAZETECİNİN KAMERASINI TOKATLAYAN BİR BAKANI İLK KEZ GÖRDÜ”
Bu ülke çok değişik bakanlar gördü. Kendi firmasından kendi bakanlığına dezenfektan satan bakan gördü. Kanser hastası bir gencin cebine para sıkıştıran bakan gördü. Gözleri ışık saçan bakanı da gördü rüşvet alan bakanı da gördü. Kendi oteline teşvik veren bakanı da gördü çocuk istismarıyla ilgili olarak ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diyen bakanı da gördü. Ama milletvekiline kafa atmaya çalışan, gazetecinin kamerasını tokatlayan bir bakanı ilk kez gördü. Geçen dönemin Ticaret Bakanı, bugünün Plan Bütçe Komisyon Başkanı da, bu demokratik protestoya katılan Genel Başkan Yardımcımız, Gölge Adalet Bakanımız ve İzmir Milletvekilimiz Sayın Gökçe Gökçen ve diğer kadın milletvekillerimizi orada görünce rahatsız olmuş ve son derece nezaketsiz bir üslupla ‘Kadınları önümden bir çıkarın’ diyerek kadına olan saygı seviyesini ve bakış açısını göstermiştir. İşte AKP zihniyetinin kadına verdiği değer, kadına olan bakış açısı bu kadar. Nitekim İçişleri Bakanı’nın yaptığı açıklama da komisyon başkanının yaptıklarını destekler nitelikte. Milletvekiline kafa atmaya çalışan, kamera tokatlayan İçişleri Bakanı, haklarında koruma kararı olan ve katledilen kadınlarla ilgili, ‘Kadınlar kapıyı açmış, o nedenle öldürülmüşler’ diyebilmiştir. AKP’li yetkililerin yaptığı ve her biri ayrı birer skandal niteliğindeki bu açıklamalar, kadına şiddetin 20 yıl içinde neden bu kadar yükseldiğinin açık bir göstergesidir. Devlet, kadını koruyacak her türlü önlemi almak zorundadır, nokta. Bunun üstüne söylenen her söz, görev ve sorumluluğun yerine getirilmemesinden kaynaklanan bahanelerdir. Kadını suçlayan, kadını aşağılayan bu cinsiyetçi söylemleri kınamak yetmez. Siz kenara itmeye çalıştıkça kadınlar şimdi daha da öne çıkacaklar. Meclis’te de iş yerlerinde de sokakta da her yerde… Siz kadınları hor gördükçe, erkeklerin kölesi yapmaya çalıştıkça onlar daha da özgürleşecekler. Bunu Mehmet Muş da anlayacak Ali Yerlikaya da anlayacak Cumhuriyet, laiklik ve eşitlik karşıtı Yusuf Tekin de anlayacak.
“CHP’Lİ BELEDİYELERİN VEREMEYECEĞİ HESAP YOKTUR”
AKP, bu ülkede yoksullukta eşitlediği milyonların sesi duyulmasın diye ne yapacağını şaşırdı. Bir de buna, 31 Mart yerel seçim sonuçlarını hala hazmedemediğini ekleyecek olursak sebebi çok belli olan birtakım soruşturulmalar başlatıldı. Seçmenin kendisine verdiği mesajı anlamamakta ısrar eden, siyasi ömrünün dolmak üzere olduğunu idrak etmekte güçlük çeken AKP, Ankara’dan sonra, İstanbul ve Beykoz Belediyesi’ndeki konserlerle ilgili soruşturma başlatılması için talimatı verdi. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz: CHP’li belediyelerin veremeyeceği hesap yoktur. Tüm belediyelerimizde şeffaf belediyecilik anlayışını hayata geçirerek yerel yönetimlerin daha verimli, daha adil ve daha halk odaklı çalışmasını sağladık. Kamuya açık platformlar kurarak belediyelerimizin harcamalarına, projelere, ihalelere ve bütçeye dair verileri tüm halkımızla paylaştık. AKP’li pek çok belediyenin bile örnek alıp uyguladığı kent lokantaları projesiyle halkımız sağlıklı ve kaliteli yemeği uygun fiyata yiyebiliyor. Belediyelerimiz emeklilere, öğrencilere desteklerini hız kesmeden, ara vermeden sürdürüyorlar. CHP’li belediyeler, Cumhur İttifakı’ndan aldığımız belediyelerin batık bütçelerine rağmen belediyecilik hizmetlerini hiçbir şekilde aksatmadılar. Toplumun ortak değerler etrafında birleştiği özel günleri, anlamına uygun bir şekilde kutlayacak konserler ve festivaller düzenlediler. En ufak bir tereddütte yer vermeyecek şeffaflıkta açıklamalarını da yaptılar. Ama AKP’nin CHP’li belediyelere saldırıp yeni bir algı operasyonu peşinde olduğu çok açık. Kimse bizim bu soruşturmalardan korkacağımızı, çekineceğimizi sanmasın.
“HODRİ MEYDAN DİYORUZ: BÜTÜN BELEDİYELER SORUŞTURULSUN”
Yargıyı bu şekilde baskı ve talimatla yönlendirerek CHP’li belediyeleri yıpratma çabaları hiçbir şekilde sonuç vermeyecek. Ancak AKP’li belediyeler de denetimler konusunda bizim kadar cesur mu, ondan pek emin değiliz. Hodri meydan diyoruz. Bütün belediyeler soruşturulsun. Kim halkın bütçesini halk için kullanmış, kim kendine çıkar sağlamak için kullanmış ortaya çıksın. Demokratik normlardan gün geçtikçe daha da uzaklaşan, CHP’li belediyeleri kıskaç altına almayı hedefleyen, 31 Mart’ın rövanşını düzmece soruşturmalar üzerinden almaya çalışanlara cevabımız çok net: Sizin bu algı operasyonlarınızın halkın gerçek gündemini örtmesine izin vermeyeceğiz. Türkiye’de demokrasiyi rafa kaldıran, özgürlükleri sınırlandıran, halk iradesini gasp eden, kendi siyasi geleceği uğruna 85 milyonun geleceğini feda eden AKP’nin siyasi ömrü artık dolmuştur. İlk sandıkta AKP’ye en net cevabı halkımız verecektir. AKP’ye ve yandaş medyasına sesleniyoruz: Siz istediğiniz kadar gündemi değiştirmeye çalışın, biz halkın gerçek gündemini konuşmaya ve halkımızın dertlerini anlatmaya ve çözüm üretmeye devam edeceğiz.
“MEMİŞOĞLU, BÜYÜK BİR YÜZSÜZLÜKLE BU SKANDALDAN KENDİNE BİR BAŞARI HİKAYESİ ÇIKARMAYA ÇALIŞTI”
Türkiye yaklaşık bir aydır yenidoğan bebekleri, haksız kazanç uğruna katleden bir çetenin yaptıklarıyla çalkalanıyor. İçinde doktorların, hemşirelerin, sağlık çalışanlarının, özel hastane sahiplerinin olduğu bu çeteyle ilgili şikayetler bir buçuk yıl öncesine, yenidoğan bebek ölümleri ise 2016 yılına kadar dayanıyor. Ancak kamuoyu bu elim ve vahim olayı, soruşturma savcısının tehdit edilmesiyle öğreniyor. 19 hastanenin yenidoğan bakım ünitesinin birer ticari işletme olarak kullanıldığı, 10 bebeğin hayattan koparıldığı bu elim olayın duruşmasına pazartesi günü başladı. CHP, genel başkan yardımcıları ve hukukçu milletvekilleriyle yargılamanın sonuna kadar takipçisi olacaktır. Ne tesadüftür ki Sağlık Bakanlığı Bütçe Sunumu da bu hafta Plan Bütçe Komisyonu’nda yapıldı. Ancak Bakan Kemal Memişoğlu, bırakın sorumluluk almayı, büyük bir yüzsüzlükle bu skandal olaydan kendine bir başarı hikayesi çıkarmaya çalıştı.
“GÜN GELECEK, HESAP VERECEKSİN KEMAL MEMİŞOĞLU”
Bakın, Kemal Memişoğlu 2016 yılının ekim ayında İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne, 2 Temmuz 2024’te de Sağlık Bakanlığı’na atanmış. Bebek ölümleri ne zaman yaşanmış? Tam bu zatın il müdürlüğüne atanmasından sonra. Bugün çıkmış, hiç utanmadan ‘Niye istifa edeyim’ diyor. Defalarca söyledik ama bu sefer de madde madde anlatalım: Ailelerinin koklamaya kıyamadığı yavruları, senin İstanbul İl Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığın döneminde, insan olanın aklının alamayacağı şekilde öldürüldü. Tüm demokratik ülkelerde siyasi sorumluluk, tüm vicdanlı toplumlarda da utanma duygusu diye kavramlar vardır. Bu nedenle en değerli varlıklarımızın kaybedildiği süreçte görev yapan bir kişi hem utanmak hem de siyasi sorumluluğu üzerine almak zorundadır. Yaşanan bir vahşettir, yaşanan bir rezalettir, yaşanan bir insanlık ayıbıdır. Buradan kendine başarı öyküsü çıkarmayı düşünmek ise bir insan adına utanç vericidir. Bakanlık koltuğunu işgal eden kişi, başını öne eğeceğine böbürlenmeyi tercih edecek kadar hadsizleşmiştir. Bu zat, istifa etmekten ya da affını istemekten kaçındığı için hiçbir zaman hesap vermeyeceğini sanmasın. Ne devlet aklı unutur ne de halkın vicdanı. Sen de gün gelecek, hesap vereceksin Kemal Memişoğlu.
“‘MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ’ DEMEK NE ZAMANDAN BERİ DİSİPLİNSİZLİK OLDU”
Hepinizin bildiği gibi, Kara Harp Okulu’nun 30 Ağustos’ta düzenlenen mezuniyet töreninde teğmenlerimiz, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganı atmış ve resmi yemini okuduktan sonra protokolün tören alanından ayrılmasının ardından geleneksel yeminlerini okumuşlardı. ‘Mustafa Kemal’in askeriyiz’ sözü AKP iktidarını her zaman rahatsız etmiştir. Darbe paranoyası tutan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gencecik teğmenlerimizi hedef gösterdi, zan altında bıraktı, vatansever teğmenlerin ne istismarcılıkları kaldı ne de hainlikleri. Şimdi Teğmen Ebru Eroğlu ve Teğmen İzzet Talip Akarsu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Disiplin Kanunu’nun 20’nci maddesinin c fıkrası uyarınca disiplinsizlik yaptıkları iddiasıyla TSK’dan ayırma cezası istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na (YDK) sevk ediliyor. Kılıçları kınından çıkarıp ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ demek ne zamandan beri disiplinsizlik oldu? Teğmenlerimiz sizin için nasıl bir tehlike arz ediyor da ihracını talep ediyorsunuz? Bu şerefli üniformayı bir teğmenin üzerinden çıkarmak, onların geleceğini karartmak bu kadar kolay mı?
“TEĞMENLERİMİZİNKİ DİSİPLİN SUÇU DEĞİL, OLSA OLSA BİR VATANSEVERLİK GÖSTERGESİDİR”
Genç teğmenlerimizin Atatürk’e olan bağlılıklarını dile getirmeleri bir disiplin suçu değil, olsa olsa bir vatanseverlik göstergesidir. Burada yapılmak istenen TSK’nın ve onun en temel değerlerinin sistematik bir şekilde itibarsızlaştırmak, ülkemizin savunma gücünü, ordumuzun itibarını ve Atatürk ilke ve devrimlerine dayalı devlet yapımızı hedef almaktır. Bu saldırıyı yalnızca teğmenlerimize değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu değerlerine ve milletimizin ortak vicdanına yapılmış bir saldırı olarak görüyor ve sesleniyoruz: Teğmenlerimizin ihraç taleplerini ivedilikle geri çekin. TSK’yi yıpratacak, ordu mensuplarını incitecek bu tavrınızın affı da geri dönüşü de yoktur. Yol yakınken bu hatadan vazgeçin, geri dönün.”