Gezegenimiz, yıldızımızın etrafındaki bir turunu daha tamamladı.
Bu dönüşü temel alarak oluşturulmuş, bizim de kullandığımız genel kabul görmüş takvime göre bugün yılın son günü. Adet olduğu üzere, bu gece pek çok kişi yeni bir yıla girmenin sevincini yaşayacak, bu sevinci paylaşacak.
Bu süreçte doğum günümüz geldiğinde hepimiz bir yaş daha alacağız.
Günlük yaşamımız ise büyük ihtimalle temel seviyede aynı biçimde devam edecek. Sabahlar sabah olacak, işler rutininde sürecek, hayat bildiğimiz ritmiyle akmayı sürdürecek.
Tam bu noktada, baştan altı çizilmesi gereken bir ayrım var.
Yılbaşı, kimi zaman, takvimde yakın bir tarihe denk gelen Noel kutlamalarıyla karıştırılıyor; bazen de bu iki kavramın bilinçli biçimde birbirine yaklaştırıldığını görüyoruz.
Oysa işin doğrusu oldukça basit:
Yılbaşı ile Noel (Christmas) aynı şey değildir.
Yılbaşı, tamamen takvimsel bir eşiktir.
31 Aralık’tan 1 Ocak’a geçiştir. Gezegenimiz var oldukça süregelen astronomik bir döngünün, insan eliyle oluşturulmuş zaman sistemindeki karşılığıdır. Evrenseldir, dinler dışıdır ve teknik bir zaman düzenlemesidir.
Noel ise belirli bir kültürel ve tarihsel bağlamda ortaya çıkmış, farklı bir anlam dünyasına ait bir gündür ve 25 Aralık’ta yer alır.
Tarihlerin yakınlığı nedeniyle bu iki kavramın sıkça karıştırıldığını görüyoruz. Oysa takvimsel bir geçişi, kültürel ya da inanç temelli anlamlarla örtüştürmek meseleyi gereksiz yere bulanıklaştırır ve zamanla karşılıklı kırgınlıklara yol açar. Takvimle kimlikleri birbirine karıştırmak kimseye bir şey kazandırmaz.
Bu ülke, bireyin yaşam tarzına ve tercihine saygıyı esas alan bir anlayışla şekillenmiştir. Uygulamada eksikler olabilir; bu ayrı bir tartışmadır. Ama temel ilke nettir: Yaşam biçimleri kişiseldir. Kimse kimseye neyi kutlayacağını ya da kutlamayacağını dayatamaz. İnsanların birbirlerinin değerlerine hoşgörüyle bakabilmesi için ayrıca bir talimat ya da düzenleme gerekmez; bu, birlikte yaşamanın doğal sonucudur.
Tarih bize şunu açıkça göstermiştir:
“Benim doğrularım” diyerek başkalarının alanına girildiğinde ortaya çıkan şey ilerleme değil, yıkımdır. Bu bir fikir meselesi değil; ortak yaşam kültürünü kuramama hâlidir.
Yılbaşı tartışmalarına bu çerçeveden bakıldığında, asıl hedef alınanın bir gün ya da bir takvim yaprağı olmadığı görülür. Asıl hedef, o gece yaşanan eğlence ve coşkudur.
Oysa coşku, insanlık tarihi kadar eskidir.
Eski çağlardan bugüne ateşler yakmak, şarkılar söylemek, bir araya gelmek, dans etmek, oyunlar oynamak… Bunlar insanın en temel refleksleridir. Yılbaşı da bu refleksin modern dünyadaki karşılıklarından biridir: bir eşik, kısa bir duraklama, bir nefes alma anı.
Kimi insanlar yıl değişimini bir muhasebe günü olarak görmek ister. Oysa muhasebe bambaşka bir şeydir. Muhasebe takvimlere sığmaz. Kendini sorgulamak, eksiklerini görmek, yönünü tartmak yılda bir günle sınırlanamaz.
Muhasebe her gün yapılır.
Coşku bayramlıktır.
Yeni bir yıl başlıyor diye kimse birdenbire değişmez.
Ama burada kendimize sormamız gereken kritik bir soru var:
Kişisel gelişimimiz bugüne kadar hep yerinde saydıysa ve bu yıl da bir adım öteye geçmeyecekse, geçmiş olsun Dostum… bitkisel hayattasın.
Su ve besin verildikçe büyüyorsun; hepsi o kadar.
Ama her yıl, her gün, her an yeni bir şey öğrenmeye, yeni bir beceri kazanmaya, yeni bir adım atmaya çabalıyorsan; bravo. Sen gelişiyorsun.
Ancak burada da çok net bir sınır var.
Eğer “gelişim” dediğin şey, en az bir kişinin bile zarar görmesi pahasına gerçekleşiyorsa; tuttuğun yol doğru yol değildir. Bu, başkasının alanını daraltarak büyümektir. Bu da büyüme sayılmaz.
Dur.
Bir adım geri çekil.
Hayatına bir göz at.
Yeniden kurgula.
Çünkü gerçek gelişim; önce kendine, sonra yanındakilere, daha sonra topluma ve mümkünse tüm insanlığa bir değer katıyorsa anlamlıdır. Asıl ödül de budur.
Kimseye zarar vermeden, mümkünse yardımlaşarak, hayatı herkes için biraz daha kolaylaştıracak şekilde yaşamak…
Asıl mesele bu.
Herkese bu yeni yılın sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini dilerim.
Kalın Sağlıcakla,
Mustafa Haluk Saran 31.12.2025





YORUMLAR